Avrupa Birliği zirvesinde Doğu Akdeniz’de doğal gaz arama faaliyetleri sürdüren Türkiye’nin çabaları “illegal” olarak nitelendi ve bu faaliyetlere son verilmemesi halinde AB’nin alacağı önlemlerin “yumuşak olmayacağı” duyuruldu. Bilindiği gibi Türkiye, Kıbrıs sorunu çözüme kavuşturulmadan yer altı kaynaklarına tek taraflı olarak müdahale edilmesine karşı çıkıyor ve başkaları arama yaparsa Türkiye’nin de Kıbrıslı Türklerin ve kendi hakları çerçevesinde arama yapacağını belirtiyor.
Aslında bu uzlaşmazlıktaki temel mesele, Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğüdür. Kıbrıs sorunu çözümlenmiş ve Kıbrıslı Türklerin ada üzerindeki siyasi hakları temin edilmiş olsaydı, bu haklar kullanılarak karar sürecine katılmamız sağlanmış olacak ve bu tartışma hiç yaşanmayacaktı.
Şimdi yaşanan tehlikeli gelişmelerden Ada’daki siyasi sorunun çözümüne katkı koymayanlar sorumlu tutulması gerekirken 2004 referandumundan olumlu tutum çıkaran ve 2017 yılındaki Cenevre sürecinde çözüm için önemli adımlar atan Türk tarafı sorumlu tutulmaya ve yaptırımlar ile karşı karşıya bırakılmaya çalışılıyor.
Kıbrıslı Türkler, bu haksız tutuma ne diyecek?
Bugünlerdeki en önemli sorun budur ve Kıbrıslı Türklerin siyasi bir aktör olup olmadıklarını belirleyecek olan da bu soruya kendilerinin vereceği yanıttır.