Başbakan Yardımcısı Özersay’ın gazetecilerle yaptığı Kapalı Maraş gezisi sırasında söyledikleri, KKTC Hükümeti’nin Kapalı Maraş politikasına biraz daha açıklık getirmiş olmalıdır.
Öteden beri “Kapalı Maraş’ın açılması” denildiği zaman aklımıza, bu bölgenin de Maraş’ın diğer bölgeleri gibi iskana açılması ve kendimizce belirleyeceğimiz “hak sahiplerine” dağıtılması geliyor. Özersay, şimdiki politikanın bu olmadığını çok net bir şekilde ortaya koydu ve Kapalı Maraş’ın KKTC mülkiyet hukuku çerçevesinde açılacağını duyurdu. KKTC’de geçerli olan mülkiyet hukuku, Taşınmaz Mal Komisyonu’na başvuran Kıbrıslı Rumların haklarını da kapsıyor. Bu anlamda Kapalı Maraş’ın eski sakinleri bu kapsam içindedir. Zaten Özersay, bu kişilere öncelik tanınacağını da söylemiştir.
Geriye kalıyor Vakıflar İdaresi’nin mülkiyet iddiaları… Bu iddiaların da geçerli bir yöntemle takip edilmesi ve sonuçlandırılması esastır. Hiç kimse, KKTC hükümetinden bu iddiaları görmezden gelmesini beklemiyordur, herhalde!
Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Özersay, bütün bu uygulamaların insan haklarını gözeterek yapılacağını da söylediğine göre geriye kalan nedir? Bundan sonraki aşamaları görmeyi beklemekten başka ne yapılabilir?
Gelelim; güzelim kentin berbat edilip yağmalandığına ilişkin yakınmalara…
Bu sonuç Kıbrıs sorununun bir ürünü değil mi? 1964’te köylerini terk eden Kıbrıslı Türklerin evleri yağmalanmadı mı? Bu köyler arasında haritadan silenenler de yok mu?
Öyle veya böyle, bütün bu sonuçlar Kıbrıs sorununun; Kıbrıs sorunu ise Elen milliyetçiliğinin ürünüdür…
Şimdiki sorun, Kapalı Maraş için hükümetin uygulamaya çalıştığı projenin bu ölü şehri canlandırmaya yetip yetmeyeceğidir.