Akaryakıt krizi sona erdi sanıyorum. Parasını ödeyebildiğiniz kadar akaryakıt alabilirsiniz.
Bu kriz, neden yaşandı? Akaryakıt bulamamamızın nedeni ne idi? Ne oldu da kriz sonlanmış oldu? Son günlerde yaşadığımız krizi doğru algılamak, doğru anlamak ve doğru sonuçlar çıkarmak, tekrarlanmasını önleyecek başlıca faktördür. Bu soruların yanıtını bilmek bu nedenle önemlidir.
TL İLE FİYATLAMA KRİZİ
Aslında ne akaryakıt tedariğinde sorun vardı; ne de depolanmasında… Denizlerin dalgalı olduğu söylemini de unutun… Akıllarınca bizimle dalga geçtiler!
Ortada bir “fiyatlandırma” sorunu vardı. Dolar ile alınan akaryakıtı Türk Lirası ile fiyatlandırmak ve satmak, özellikle ithalatçı firmalar için ciddi bir tehlike oluşturuyor. Türk Lirası’nın süratle değer kaybettiği, dahası yarın da değer kaybetmeye devam edeceği beklentisinin olduğu bir ortamda ne kadar çok satarsan, o kadar çok zarar edersin. Bu nedenle satmak istemez; satacağın mala fiyat veremezsin.
Türk Lirası’nın değersizleştirilmesi, Dolar ile alıp TL ile satmayı “zararlı bir eylem” haline dönüştürmüş; ticareti yapılamaz hale düşürmüştür.
Kıb-Tek’in yaşamakta olduğu krizin temelinde de bu vardır. Dolar ile yakıt alan, yakıp elektriğe dönüştüren Kıb-Tek, elektriği bize Türk Lirası ile faturalamaktadır. Aslında pahalıya alıp ucuza satmaktadır ki bunu sürdürmesi olanaksızdır.
Tüp gazdaki durum da aynıdır; diğer pek çok tüketim maddesinde de… Tüccarların veya dükkanların TL ile alarak TL ile sattıkları pek çok ürünün maliyetleri de Türk Lirası’nın değersizleştirilmesi operasyonundan etkilenmekte ve sürekli olarak pahalılanmaktadır.
Ortada ciddi bir sorun vardır: Aldığını “makul bir kar marjı” ile satmak da “zararlı bir eylem” haline gelmiş durumdadır.
KRİZİN YANSIMALARI
Bu durum karşısında, KKTC hükümetinin Kıbrıs Türk halkını koruyacak gücü olmadığı da ortaya çıkmıştır. Ani fiyat değişikliklerine karşılık halkı korumak amacıyla oluşturulmuş olan Fiyat İstikrar Fonu mekanizması yetersiz kalmıştır. Kaldı ki, Türk Lirası’nın sahibi durumunda olan ve para basma yetkisine sahip olan Türkiye Hükümeti’nin gücü de, Türkiye halkını korumaya yetmemektedir. Haberler, Türkiye halkına yaşatılan dramatik hayatın yansımaları ile doludur. Öğünlerini 3 TL’lik büsküvi ve bir liralık su ile geçiştiren babalar; torunlarına 5 TL’lik harçlık verebilmek için pazarcılık yapan nineler; bakkaldan tavuklarına yedirmek gerekçesi ile aldığı bayat ekmekleri eşi ile paylaşan kocalar…
Bu dramatik gelişmeler karşısında ne yapılabilir?
Kimisi, KKTC’de Euro kullanmaya başlarsak bu sefaletin sona ereceğini ileri sürüyor. Kimisi, bunun bir çare olmayacağını anlatıyor. Kimimiz, bizim esas sorunumuzun KKTC devletinin aşırı ve gereksiz yükümlülükler altına girşmiş olmasıdır diyor; kimimiz hala daha, devlete kapağı atarak güvenceli bir gelire sahip olmanın yollarını arıyor.
HALKA DOĞRULAR SÖYLENMİYOR
İşe yarar yöntemler geliştirebilmek için krizin nedenlerini doğru anlamak zorundayız. Halka doğruyu ve sadece doğruyu söylemek sorumluluğu ise yaşananların sırrını bilmek zorunda olan Kıbrıslı Türk aydınlarına, siyasilere, akademisyenlere ve basın mensuplarına düşmektedir.
Genel olarak halk, yaşananların nedenlerini doğru olarak algılamalıdır ki kendisine sunulacak çıkış yollarının gerçekçi veya sonuç verici olanlarını seçebilsin.
Bir erken genel seçimin, yaşamakta olduğumuz sorunlara çare olacağı ileri sürülmüş ve seçim kararı alınmıştır. Eğer, KKTC ekonomisinin bağımlı olduğu gerçekleri görmezden gelir ve çıkış yollarını gerçekçi bir şekilde tartışamazsak erken seçim de boşa gitmiş olacaktır. Halk oy verdiği siyasetçilerden elektrik fiyatlarına zam yapmamasını, akaryakıt fiyatını düşürmesini, pahalılığı önlemesini beklerse ne olacak? Sonuçta siyasetçilerin tümü “yalançı” durumuna düşecek; halk sadece siyasetten değil, memleketten de umudunu kesmiş olacaktır.
Gerçekten artık yeter! Siyasi tartışmaların veya siyaset yapmanın biraz olsun işe yaramasını istiyorsak, halka doğruları ama sadece doğruları söylemek zorundasınız. Yoksa sonuç hepimiz için hüsran olacaktır!