Salgın tehlikesi kapanmaya neden oldu. Her devlet, olanakları ölçüsünde yurttaşlarını korumaya çalıştı.
Şimdi açılıyoruz… Kapanma daha fazla sürdürülemez duruma gelince ve virüse karşı yapılması gerekenler de az-çok bilinir olunca açılmaya başladık. Bütün dünya açılıyor… Devletler, yurttaşlarını ve kurumlarını bu açılmaya uyarlamak veya onları bu yeni zorluklardan korumaya çalışıyorlar. Yine güçleri oranında…
YENİ KOŞULLAR OLUŞUYOR
Açılma, eskiye dönüş şeklinde olmayacak; olmuyor! Güçlüler, kendi yurttaşlarını ve kurumlarını korurken, daha zayıf olanların ezilmesine aldırmıyorlar. Dünya ekonomisi zaten ciddi şekilde küçülecek ama bunun her ülkeye yansıması farklı olacak. Kimisinde daha çok; kimisinde daha az… Ekonomik alanda rekabet çok daha zorlu olacak.
Bizi çevreleyen ve rekabet içinde olduğumuz devletler, bize göre çok daha etkili kaynakları ekonomilerini korumak için harekete geçirdiler. Kıbrıs Rum tarafı, uçak şirketleri ile yeni anlaşmalar yapıyor; onlar için yeni teşvik sistemleri yaratıyor ve turizm potansiyelini geri almaya çalışıyor. Bunun benzerini bizim de yapmamız gerekecek ama bizim gücümüz!
Türkiye, turizm pazarını yitirirse tesislerini iç turizm ile ayakta tutmaya çalışacak. Otellerin kendileri çeşitli kampanyaları duyurmaya başladılar bile… Bu durumda Türkiye turizm pazarından pay almak da zorlaşmış olacak.
Yükseköğretimde rekabet yoğunlaşacak. Dünyanın her yanında eğitim internet üzerinden verilmeye başlandı. İnternet üzerinden eğitim, üniversitelerin yeni koşullara hazırlanmasını gerektirirken; üniversiteler çevresinde yoğunlaşan esnaf zor günler yaşayacak.
Bütün bu zorluklar, bazı ülkeleri siyasi çıkış yolları aramaya yöneltecek. Devletler, kendi aralarındaki dayanışmaya daha büyük önem verecekler. Gör beni, göreyim seni… Türkiye dışında hiçbir devlet ile resmi ilişkisi olmayan KKTC, iyice yalnızlaşmış olacak. Ne bir mutabakat; ne bir anlaşma…
İÇİNE KAPANMA EĞİLİMİ
Bu durumda içimize kapanma eğilimlerinin güçleneceğini biliyoruz. Kendimiz üreteceğiz, kendimiz tüketeceğiz; denecek!
Ne üretiyoruz ki tüketeceğiz?
İthalatımızın çok önemli kısmı, araba, akaryakıt ve inşaat malzemesi gibi kendimizin üretemeyeceği şeylerdir. Eğer buğday üreteceğimizi düşünürsek, bir araba almak için kaç ton buğday vereceğinizi hesaplamanız gerekecek. Ya da kaç kilo zeytin yağı…
Biz bu yaşamı, turizm, yükseköğretim ve inşaat gelirlerine borçluyuz. Bunların yerine koyacağımız bir şey varsa, bunlar kadar gelir getirmek zorundadır. Aksi durumda, yoksullaşmak kaçınılmaz olacaktır.
REKABETCİ ÜRÜNLER
Turizm, yükseköğretim ve inşaat boşuna gelişmedi. Bizim bütün engellemelerimize karşın gelişen bu üç alanı güçlendirmekten başka yol görünmüyor. Turizm, yükseköğretim ve inşaat sektörlerimizin rekabet güçlerini artırmak tek çıkar yoldur. Nitelikli, karşılığında daha yüksek bedeller ödenmesi göze alınan turizm ve eğitim ürünleri yaratmak zorundayız. Tarım, sanayi ve ticaret sektörlerimiz, bu kaliteyi yaratmaya yardımcı oldukları ölçüde ayakta kalabileceklerdir. Bunu kabul etmek ve işletmelerimizi bu yeni normale hazırlamak gerekiyor.
KKTC devleti de, sürükleyici olarak belirlediği sektörleri ciddi şekilde desteklemek; bunun için gerekli kaynağı temin etmek durumundadır. Başka yolu yoktur; diğer desteklerden vazgeçecek ve kaynaklarını etkili bir şekilde yönetecek. Savruk olmayacak, liderlik yapacak ve hedefe yönelecek. Aksi takdirde herşey şimdikinden daha zor olmakla kalmayacak; hiçbir şey olmayacak! Tabii bu zorluklardan KKTC devleti de nasibini alacak: Şimdi yaptıklarını yapamayacak; varlığı sorgulanır hale gelecek!
Gerçekler acıdır ama gerçekleri görmezden gelmek bu acılardan kurtulmaya yetmeyecek!