50 yıl kadar önce, yaz tatillerini tarla ve bahçelerde ailerinin yanında geçiren ilkokul çağındaki çocukların, kah oyunda, kah işte vakitlerini dolu dolu geçirdiklerini söylemek mümkün. Kasabalarda çalışmayan anneler, yaz günlerini çocuklara ayırır; köydeki akrabaların yanına taşınabilenler yine farklı bir zaman geçirmenin olanağını bulurlardı.
Artık yaşam koşulları değişti. Özellikle yoksulluğun pençesinde kıvranan ve bu nedenle uzun çalışma saatlerine atlanmak zorunda kalan anne-babaların yaz geldi diye çocuklarına daha fazla zaman ayırmaları söz konusu değildir. Çocuklar yaz günlerinde belki nine-dedelerin yanında, belki de tehlikelerle dolu sokaklar ve evlerde tek başınadırlar.
Üstüne üstlük uzmanlar, bu çağdaki çocuklara okuma alışkanlığı kazandırmanın, özgüvenlerini ve sosyalleşmelerini artıracak oyun ve sportif faaliyetlerin yararlarından söz edip duruyorlar. Yaraya adeta tuz basıyorlar.
Bunları kim yapacak? Çocuklar yaz günlerini nasıl geçirecek?
Belli bir gelir seviyesinin üstündeki ailelerin çocuklarının yaz okullarına gittikleri bellidir. KKTC’de devlete ait anaokulu ve ilkokullara devam eden 20 bin kadar öğrenci var ama. Bu öğrenciler bu günlerde ne yapıyorlar?
İşte acımasızlık ve ayrıcalık burada başlıyor. Daha çocuk yaşlarda… Üstelik bunu gören de yok gibidir. Ne Eğitim Bakanlığı bürokratları, ne de öğretmen sendikaları bu konuda ses veriyor. Anlaşılan onlar da üç aylık yaz tatilinin keyfini sürmeyi tercih ediyorlar.