Hayatımızın boş konuşmalarla ve yalanlarla geçmekte olduğu dün bir kez daha kanıtlandı.
Aslında öncekiler de “tarafsız” değillerdi ama UBP’nin kuruluş yıldönümüne katılan Cumhurbaşkanı Tatar, “tarafsız olamayacağını” kendi ağzından ilan etti. Böylece, KKTC Cumhurbaşkanı’nın tarafsızlığı yalanı tam olarak çökmüş oldu.
UBP’nin kuruluş yıldönümü töreninde rozet takınan ama UBP üyesi olamayan Mesut Genç ve Hasan Büyükoğlu, milletvekillerinin bir partiden başka bir partiye transfer olmasını önleyen yasanın da “yalan” olduğunu gösterdiler. Transfer olsunlar veya olmasınlar milletvekillerinin siyasi tercihlerini yasa ile sınırlamaya kalkışmanın tam anlamı ile “boş iş” olduğu bir kez daha görülmüş oldu.
SADELEŞTİRME KAÇINILMAZDIR
KKTC idaresi, Kıbrıs Türk halkının kaldıramayacağı kadar karmaşık, zor ve pahalıdır. Bu idareyi sadeleştirmek, anlaşılır hale getirmek ve sonuçta biraz da olsa ucuzlatmak Kıbrıs Türk halkının yapması gereken işlerin başında gelmektedir.
Sadeleştirmeye Cumhurbaşkanlığı’nı ortadan kaldırarak başlamak en iyisidir. Bugün KKTC’de yaşayan insanlara tek tek sorma şansımız olsa belki de çoğumuz, “Cumhurbaşkanımız kimdir?” sorusuna “Ersin Tatar” diye yanıt vermeyecektir zaten…
Yetkileri sınırlı olsa da bir hükümete ihtiyacımız olduğunu ve olacağını kabul ediyorum ama bir cumhurbaşkanına neden ihtiyaç duyduğumuzu bir türlü anlayamıyorum. KKTC Anayasası’na göre yürütme yetkisi Cumhurbaşkanı ile hükümette toplanmıştır. Karmaşıklık yaratan bir hükümdür… Başımız Cumhurbaşkanı mı; Başbakan mı belli değildir. Salgın döneminin başında Cumhurbaşkanı Akıncı ile Başbakan Tatar arasında yaşanan çekişme bunu yeterince göstermişti.
Yabancılar, KKTC Cumhurbaşkanlığı’nı “toplum liderliği” olarak kabul ettikleri maskesinin arkasına sığınarak KKTC Hükümetini ve seçimle yetkilendirilmiş anayasal organlarımızı görmezlikten gelmektedir. Cumhurbaşkanlığı’nı ortadan kaldırmak, Kıbrıs Türk halkını muhatap almak isteyenleri veya buna mecbur olanları, hükümet ile karşı karşıya bırakacaktır.
Üstelik; Cumhurbaşkanlığını ortadan kaldırarak hem külliyeden, hem yüzlerce memurdan, hem de binlerce belge ve formaliteden kurtulacağız.
Sadeleşme kaçınılmazdır ve sadeleşmeye Cumhurbaşkanlığını feshederek başlamak çok ama çok iyi bir başlangıç olacaktır.
DİĞER SADELEŞTİRMELER
Milletvekillerinin hareketlerini ve seçimleri yasalar ile belirlemeye kalkışmak, şimdiki iradenin gelecekteki iradeyi baskı ve hatta tahakküm altına alma girişiminden başka birşey değildir. Milletvekillerinin çalışmaları, katı kalıplara sıkıştırılamaz; bu girişimlerin hiçbir yararı olmamıştır ve olmayacaktır. İlgili yasaların değişmesinin veya değişmemesinin fazla bir önemi olmamakla birlikte, “boş konuşmaları” önlemek bakımından sadeleştirme yararlı olacaktır.
Daha bürokrasiye inmedik… O kadar gereksiz ve boşuna yapılan iş var ki! Ama belli oldu ki biz sadeleştirmeye siyasetten başlamak zorundayız.
Bakınız, kendisi karmakarış olmuş siyaset, dönem sonu gelmeden seçime gitmek zorunda olduğunu teslim ediyor, siyasi partiler 6 Şubat’ta seçim yapmak konusunda anlaşabiliyor ama “nasıl bir seçim yapacakları” konusunda anlaşamıyorlar. İktidar, seçim yasaklarından kurtulmaya çalışıyor. Yüksek Seçim Kurulu Başkanı’nın bugünkü yasa ile seçim yapmanın zor olduğunu belirtmiş olmasına karşın bu konuda bir çalışma yapılamıyor. Ayak oyunlarından bir türlü kurtulamıyoruz! Bu konuda da sadeleştirmeler gerekiyor. Sadeleşme esastır ve belli olmuştur ki bu işe siyasetten başlamak gerekiyor.