Rum tarafının “ilerici partisi” AKEL, Hristodulidis’e, müzakerelerin Crans Montana’da kaldığı yerden yeniden başlamasını sağlamak için girişimlerini yoğunlaştırması çağrısı yaptı. Bu arada KKTC Cumhurbaşkanı Tatar’ın “uzlaşmazlığı” da sert bir şekilde kınandı.
AKEL, Kıbrıs Rum halkına mesajı açıktır: ‘Çözüm’ isteğini sık sık dile getirdiğimize bakmayın, aslında bizim de Hristodulidis’ten pek bir farkımız yoktur. Bizim yöntemlerimiz biraz farklıdır ama esasta aynı hedefe doğru ilerlemekteyiz. Kıbrıs, bir ‘Elen Cumhuriyeti’ olarak kalacaktır. Demek istedikleri tam da budur!
AKEL’in geçmişte enosis fikrini savunmuş olması zaman zaman tartışılmaktadır. AKEL’in enosisi savunmasının nedeni de Rum halkı ile ters düşmemek kaygısıydı sanıyorum. AKEL, kendine ‘solcu’ denen Kıbrıslı Rumların partisi olarak halkın isteklerinden uzaklaşmamaya ve aldığı oyları tehlikeye atmamaya çalışıyor. Bir zamanlar, “iktidarda olmayan en güçlü komünist partisi” olabilmesinin sırrı da bu tutumunda yatmaktadır. Annan Planı’na hayır demelerinin nedeni de çözüm için risk almak yerine liderlerini başkanlığa hazırlamayı tercih etmiş olmalarıdır.
AKEL, Kıbrıslı Türkler ile birlikte grev yapanların oluşturduğu bir partidir ama Yunanistan ile birleşmek için (enosis) silaha sarılmış olanların oluşturduğu Demokratik Seferberlik Partisi (DİSİ) ileri gelenleri, onlardan çok daha cesaretli çıkışlarla barış ve çözüm savunucusu olabilmişlerdir. Bunun en iyi örneği Glafkos Kleridis’tir.
Şimdiki DİSİ’nin ileri gelenlerinden eski maliye bakanı Haris Yeorgiadis’in “mevcut durumu kademli olarak iyileştirecek kısmi anlaşmalar yapılması hedefiyle farklı bir müzakere girişiminde bulunarak Türk tarafını masaya getirmeleri gerektiğini düşündüğünü” ifadeleri bana bunları düşündürdü.
Yeorgiadis, bu ifadeleri kullanarak Türk tarafındaki pek çok siyasi lider ile yakınlaşmış görünüyor. “Mevcut durumu kademeli olarak iyileştirmek” öncelikle Halkın Partisi Genel Başkanı Kudret Özersay tarafından ortaya atılan bir yaklaşımdı. Şimdiki durumda Cumhurbaşkanı Tatar da zaman zaman böyle bir iş birliğinden ve bu amaçla yapılabilecek görüşmelerden söz etmektedir. CTP Genel Başkanı Erhüman’ın, esas olarak bütünlüklü çözümden yana olduğu bilinmekle birlikte “kademli olarak iyileştirme sağlayacak kısmi anlaşmalar yapılmasına” karşı çıkacağı da düşünülemez. Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan bile böyle bir arayış içindedir denebilir.
Böyle bir politikanın sonuç vermesi bakımından kritik nokta, bu anlaşmalar yapılırken Rum tarafının “KKTC’nin statüsünü yükseltme”; Türk tarafının da “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin parçası olma” telaşına kapılması veya kapılmamasıdır. Bu tür iş birliklerini engelleyen şey, bu telaş olmuştur ve olacaktır. Bu endişe ve onun yaratacağı telaştan kurtulurlarsa tarafların iş birliği yapabileceği pek çok alan ve konu bulunabilecek; bu da “mevcut durumu kademeli olarak iyileştirecektir”.
“Mevcut durumu kademeli olarak iyileştirme”, bizi kapsamlı ve bütünlüklü bir çözüme mi; yoksa “biz böyle de iyiyiz işte” denilerek mevcut durumun kabullenilmesine mi götürür bilinemez. Ama sonuç ne olacaksa olsun, adadaki hayat şimdikinden daha kolay bir şekilde yaşanacaksa siyasilerin bu hedefe odaklanması yararlı olacaktır.
Çoktan beridir, adadaki durumun nasıl değişebileceğini düşünüp duruyordum. Yeorgiadis’in maliye bakanı olarak yaptıkları da çok dikkat çekiciydi. Şimdiki pozisyonunun ne olduğunu da merak ediyordum. Haberler eş zamanlı geldi ve bana, “Belki gelecek seçimlerde Rum Yönetimi Başkanlığına Yeorgiadis aday olur” dedirtti.
Kıbrıs sorunundaki çıkmaz, ancak ve ancak, uluslararası baskının dayanılmaz bir şekilde artması veya Kıbrıs Rum aydınlarının gelecek tahayyüllerinde iş birliğine öncelik vermesi ile aşılabilecektir. Yeorgiadis’in Kıbrıs Rum aydınlarının çıkışına önderlik yapabilecek bir “başkan” olabileceğini düşünerek “iyimserlik dolu bir düşünceye” kapılmış olabilirim. İyimserliğimin nedeni ise bu çıkışı ile Rum tarafındaki hakim siyasi yapılara meydan okumuş olduğunu ve ciddi şekilde risk almaya hazır olduğunu göstermiş olmasıdır.