Ulusal Birlik Partisi’nin kurultay süreci siyasetin nasıl “döndüğünü” göstermesi bakımından öğretici oluyor.
Olaylar UBP içinde yaşandığına göre gelişmeleri UBP perspektifinden değerlendirmek ve bazı olguları “gerçeklik” olarak kabul etmek gerekiyor. Bu gerçekliklerin başında, UBP’lilerin KKTC yönetimini Türkiye’nin bir “alt yönetimi” olarak kabullenmekte sakınca görmedikleri geliyor. Bugüne kadar, “KKTC’yi biz kurduk. Türkiye ile eşit bir devlet olarak yaşatmak istiyoruz ve bunun için de kendi yağımızla kendi ciğerimizi kavuracak; ayakları üstünde duran bir kamu maliyesi ve ekonomi yaratacağız” iddiasında olan tek bir UBP’li bile görmedim. Onlar, bunu söyleyenlere gülüp geçmeyi tercih ediyorlar.
Politik çerçeve bu olduğu zaman UBP liderliğinin belirlenmesinde Türkiye’deki hükümetin belli bir ağırlığı oluşuyor. Bu ağırlık yıllardan beri hissediliyor; az veya çok. Çok eskiden Rauf Denktaş vardı ve bu ağırlık Denktaş aracılığı ile ortaya konuyor; faturası yine Denktaş tarafından ödeniyordu. Şimdi, iddia sahipleri kendilerine farklı güç odakları bulmak ve Türkiye’deki otoritenin onayını bu odaklar üzerinden sağlamak zorunda kalıyorlar. Bazı durumlarda “aracı” kullanmaya çalışıyorlar.
Basına da yansıyan kulis haberlerine göre yine benzer şeyler oldu veya oluyor. UBP Genel Başkanlığı için yarışanlar daha adaylık aşamasında Ankara’dan onay almak için bir yarış içine girdiler.
Şimdiki başkan Ünal Üstel’in yeni bir onaya ihtiyacı yok. Onay açık-seçik ortada… Karşısına aday olarak çıkmak isteyenlerin kimisi ise bu onayı gizlilik içinde temin etmeye çalıştı; kimisi ise “onay alırsa aday olacağını” bizzat kendisi söyledi ve duyurdu.
Resmi adaylık başvuruları başlayınca bu çabalar daha fazla su yüzüne çıkmış oldu. Kimisi alamadığı onaya ihtiyacı olmadığını söylüyor; kimisi ne yapacağını hala düşünüyor. Onay isteyip alamadıkları çok belli…
Bütün bunları biraz da “normal” karşılamak gerekiyor. Dedik ya, burası Ulusal Birlik Partisi… Onların “normali” bu! Yıllardan beri yaşanan bir normal!
Bu tür olayları normal sayacaksak, Türkiye’deki otoriteden bağımsız olarak aday olanlara, “UBP’nin başına geçme olanağı bulurlarsa Türkiye’nin desteği olmadan ne yapacaklarını” da sormak gerekir…
Normal olan buysa onay alamadıkları için aday olmayanların “siyasete nasıl devam etmeyi düşündüklerini” açıklamaları beklenir.
Normal olan buysa, onay beklemeden ve onay peşinde koşmadan aday olanlardan da “UBP’yi nasıl tanımladıklarını” izah etmeleri beklenebilir.
Böyle bir “normale” sahip olmayan CTP Genel Başkanı Erhürman bile, kimi çevreler tarafından, “Cumhurbaşkanı olabilmek için Türkiye ile iyi geçinmeye çalışmak” ile suçlanıyor. CTP Genel Başkanı Türkiye ile iyi geçinmeye çalışırken UBP’nin başında Türkiye ile çatışan biri olabileceğini düşünebilen tek bir KKTC yurttaşı var mı zaten?
Gerçekçi olmak gerekir!
KKTC kendi başına var olmayacak ve Türkiye’nin desteği ile ayakta tutulacaksa her icraatı için Türkiye’den destek veya kaynak talep edecek bir hükümetin başında kimin olacağı konusunda Türkiye’nin de söz hakkı olacaktır. Tercihini resmi veya tanımlanmış yöntemlerle ortaya koyamayacağına göre böylesi yan yollar kullanacak; biz de bunların dedikodusuyla “politika” yapmaya devam edeceğiz!
Turkiyemizin desteği olmayan BIR KKTC VE YATURK INSANI KIBRISDA YASATILMAZ BUNU HEPIMIZ SEVEREK KABULLENMEMIZ BIR GERCEKTIR