Bu deyimi en fazla denizciler kullanır; bazı suların kendi ülkelerine ait olduğunu göstermek için oralarda dolanırlar ve “bayrak gösterirler”… Son yıllarda Suriye başta olmak üzere Orta Doğu’da da “bayrak gösterme” eylemlerine tanık olduk. Özellikle Amerikalılar… “Burası bizimdir” dercesine bazı tepelere bayrak diktiler, Türkiye veya Rusya’nın oraları “ellememesini” sağladılar.
Şimdi bayrak gösterme sırası UBP’deki politikacılara geldi.
Tatar’ın Cumhurbaşkanı seçilmesi ile başlayan genel başkanlık yarışı, UBP’de öyle bir süreç başlattı: UBP, genel başkanını Cumhurbaşkanı seçtirdikten sonra O’nun işaret edeceği birini önce başbakan, sonra genel başkan yapmak yerine kurultay toplamaya karar verdi. Kurultayda seçilecek kişi önce başkan olacak, sonra da başbakan… Böylece geçmişte yaşanan türden bölünmeler de engellenmiş olacak.
Belli ki bu sürece diğer parti liderleri de saygı duyuyor; sessizce onaylıyor ve sürecin sonunda hükümet krizini ele alacakları bir muhatabın belirlenmesini sabırla bekliyorlar.
ADAY BOLLUĞUNUN ANLAMI
Bu süreçte 10 yakın başkan adayının ortaya çıkar gibi olması hepimizi şaşırttı ama… Bunca insan seçilmeyi umut ediyor olamaz sanırım. Yıllardan beri politikanın içinde olan bu insanlar seçilip seçilmeyeceklerini elbette hepimizden daha iyi biliyorlar. Bize ise, “seçilmeyeceklerini bile bile aday olmalarını” anlamaya çalışmak kalıyor.
Üstelik bu davranışı anlamak, KKTC siyasetinin ne olduğunu anlamamıza da yardımcı olabilecektir.
Benim çıkarımım şudur: UBP’de belli çevrelerin liderliğini yapmakta olan milletvekilleri, genel başkanlığa aday olarak “bayrak gösteriyorlar”; “Biz de buradayız” diyorlar. Bunu sadece kendi adlarına değil, peşlerine taktıkları insanlar adına da yapıyorlar; yapmak zorundadırlar.
Genel Başkan belirlendikten sonra sıra bakanlıkların dağıtılmasına gelecek ve parti içi güçlerin hesaba katılması gerekecektir. O zaman masaya koyacağınız “gücünüzün ne olduğunu” bu kurultay sürecinde göstereceksiniz işte… Belki de bu süreç tamamlanmadan bakanlık bölüşümleri de yapılacak ve genel başkan bu sürecin sonunda ortaya çıkacaktır.
Bu sürecin içinde olabilmek için “bayrak göstermek” zorundasınız!
DÜZENİN YANSIMASI
Bütün bunları yadırgamamak gerekir… Bütün bunlar, aynı zamanda, KKTC’de kurduğumuz düzeni tanımlamaktadır. Popülizm ve partizanlık düzeni… Kamusal kaynakların siyasi güce göre bölüştürülmesi düzeni…
Hayvanların ormanda kurdukları bir düzen vardır: Bir hayvan leşi ile karnını duyurma önceliği kralın, yani aslanındır. Biz buna “aslan payı” deriz… Sonra kurtlar, çakallar… Bu arada leş kargaları ağaçlara tüneyip sıralarını bekler…
Orada geçerli olan pencenin gücüdür; burada geçerli olan oy sayısı…
KKTC kurduğumuz düzenin özü işte budur: Siyasi yarışlar, kimin aslan, kimin çakal, kimin leş kargası olduğunu tayin etmek için yapılmaktadır.
GERÇEKÇİ OLMALI
Ormanda, çoğunuzun “vahşi” dediği ama benim “doğal” demeyi tercih ettim hayatın kuralları geçerlidir. Hayat tam da öyledir…
UBP’deki yarışın gerçekçi bir şekilde yaşanmaması, emin olun daha büyük sorunlara neden olacaktır. At izi ile it izi birbirine karışacak; kimin ne olduğu belli olmadığından kamu yönetimi uzun süre sarsıntı geçirecek, bu arada sıradan vatandaşların ödediği bedel artacaktır. Zaten şimdiden herşey durmuş vaziyettedir. Yarın kimin üzerinden iş takibi yapabileceğimizi bekleyip durmaktayız.
Bu sürecin en erken zamanda sonuçlanması ve taşların yerli yerine oturması sanırım hepimizin yararına olacaktır!