Türkiye’de açıklanan Orta Vadeli Plan, yurt içinde beklenen etkiyi yaratmadı. Piyasalardaki temel göstergeler ekonomistlerin deyimi ile “yatay” seyrediyor. Ne iyi, ne kötü! Türkiye’nin önde gelen ekonomistlerinin OVP ile ilgili paylaşımları bu güvenin neden sağlamadığını yeterince anlatıyor. Plan, enflasyona karşı mücadelede yapılması öngörülenleri sıralamaktan daha çok, “pembe tablolar” sunmaya çalışıyor; enflasyon düşecek, yatırım ve ihracat artacak gibi vaatlere karnı tok olan kamuoyu da plana iyimser değil, ihtiyatlı yaklaşıyor.
Yakın geçmişte en yüksek makam tarafından yapılan bütün açıklamaların fos çıkmış olması, yeni OVP’ye güven duyulmamasının başlıca nedenidir. Zaten iktidar da zayıflıklarını dikkate almayan bir iletişim stratejisi takip ediyor. Eskiden verilen vaatlerin tutulamamasının nedenleri açık bir şekilde ortaya konulmadan güven sağlamanın zor olacağını herkes gibi onlar da biliyor ama yaklaşan yerel seçimler, “Faiz neden enflasyon sonuçtur yaklaşımımız hatalıydı” veya “yüksek enflasyon ile kalkınma olamayacağını anladık” türünden özeleştiriler yapılmasını engelliyor. Erdoğan ve arkadaşları sahneye çıkıp, “Para bastık; cebinizdeki parayı kendi önümüze topladık ve sonra geri sizlere dağıtarak seçim kazandık” diyecek durumda değillerdir tabii…
Türkiye’nin bugünlerde yaşadığı en büyük zorluk, geçmiş iki yılın hesabını açıklıkla verememektir. Bu, ekonomik olmaktan daha çok siyasi bir zorluktur ve aşılması da mümkün görülmemektedir. Bu nedenle Türkiye, 2023 seçimlerinin kazanılabilmesi için iktidar tarafından kurulan kumpasın bedelini iki yıl boyunca ödediği gibi bir süre daha ödemeye devam edecektir.
Bu arada Türkiye’ye en büyük desteğin Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu’ndan geldiğini görmezlikten gelmemek gerekiyor. Dünya Bankası Türkiye Ülke Direktörü Humberto Lopez, Türkiye ekonomisini istikrara kavuşturacak politikaların uygulanmasında Türkiye’ye eşlik etmeye kararlı olduklarını belirterek Türkiye’ye verilecek kaynağın 35 milyar USD’a kadar çıkabileceğini açıkladı. Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) ise Türkiye’ye borç verebileceği konuşuluyor. Kaynağın büyüklüğü bir tarafa Dünya Bankası gibi özel yatırım fonları tarafından dikkatle izlenen bir kurumun verdiği politik destek, Türkiye’nin “arayıp da bulamadığı” niteliktedir. Zaten kredi değerlendirme kuruluşlarının yöneticileri de olumlu demeçlere vermeye başladılar.
Kimse Türkiye’nin batmasını istemez! Dünya Bankası’nın desteği, ekonomi yönetimi siyasi baskılardan kurtulup dünyanın anlayacağı dilden konuşur ve onların beklediği düzenlemeleri yaparsa Türkiye’deki kamuoyu önderlerinin desteğini alabileceğini de kanıtlıyor aslında. Türkiye’deki iktidar, etrafında düşmanlar görme alışkanlığını bırakır, kendi icadı teorileri kanıtlama sevdasını terk eder, gerçekçi ve herkesin anlayabileceği politikalar peşinde koşarsa aşamayacağı sorun yoktur.
Türkiye kendi kazdığı kuyuda debelenip duruyor. Yardım edilmeye ihtiyacı var ama yardımları kabul etmekte sorun yaşıyor. Bu sorunu aşarsa halk da iktidar da rahatlamış olacak.