Maliye Bakanlığı, Haziran ayı harcamalarını açıkladı. Buna göre, maaş nitelikli harcamaların toplamı 413 milyon TL olmuş… Aslında daha fazla olmalıdır. Açıklanan diğer harcamaların bir kısmı daha maaş nitelikli değilse bile personel harcamasıdır… Devletimiz bir ayda harcadığı 600 milyon TL kadar kaynağın 500 milyon TL’sini personel için kullanmıştır.
Bu kaynağın doğrudan doğruya Türkiye tarafından sağlandığı söylenemez tabii… Bu yıl cari harcamalara katkı yapılacağı da açıklandı ama gerçekte TC yardımlarının daha esaslı işler için harcandığı biliniyor.
HESAP SORMA VE HESAP VERME
Yine de birşey değişmez ama: Türkiye’den gelen kaynak olmasaydı, KKTC maliyesi bütün yerel gelirlerini maaş nitelikli harcamalar için kullanamazdı. İstese de, istemese de okulları tamir etmek; yollara yama yapmak; yeni su kaynakları bulmak için kuyu kazmak zorunda kalacaktı. Bu zorunluluk, parsonel harcamalarının kısıtlanmasına da yol açacaktı; ister istemez!
Türkiye’den para gelmese, vergileri ile KKTC Bütçesini oluşturan yurttaşlar, verdikleri paraların nereye harcandığı konusunda daha titiz olacaklardı. Kaynaklar sınırlı, ihtiyaçlar sınırsız olduğuna göre sınırlı kamu kaynaklarının hangi amaçlar için kullanıldığı daha etkili tartışmalara konu olacaktı.
Türkiye’den ister alt yapı, isterse cari harcamalar için olsun gelen para, işte bu tartışmayı engelliyor. Herkes, Türkiye’nin yardımları ile semiren bütçeden nasıl bir pay koparabileceğine bakıyor; başkalarının aldığı payları sadece ‘kıskançlık’ nedeniyle sorguluyor. Kendi aldığı payı yeterli gördüğü anda susuyor; her şey sütliman oluveriyor!
Demokrasi denilen sistem, vergi verenlerin sorgulaması; yönetenlerin ise vergi verenlere hesap vermesi üzerine kuruludur. KKTC bu sistem, Türkiye yardımları nedeniyle çalışmıyor; parayı alanlar hesap sormaktan vazgeçiyor!
TÜRKİYE’NİN GERÇEK DESTEĞİ
Türkiye yardımları KKTC demokrasisini çalışamaz hale getiriyor, bu bir! Ama daha önemlisi de var: Türkiye’nin parası,Kıbrıs Türk halkının Türkiye’nin “gerçek desteğinin” ne olduğunu algılamasına engel olarak Türkiye’nin çıkarlarına da zarar veriyor.
Borell geldi ve denizlerde inceleme yaptı. Türkiye ile Rum tarafı arasında “normalleşme” sağlamaya çalışacağını bizzat kendisi açıkladı. Gelin sizi anlaştıralım! Doğal gazın bölüşün, kavga bitsin!
Türkiye hemen tepki gösterdi. Rumların muhatabı biz değiliz, dedi. Kıbrıs sorunu çözümlenmeden sizinle hiçbir şey görüşmeyiz diyerek kestirip attı.
Borell’in yapmaya çalıştığını 40 yıldır yapmaya çalışıyorlar. Hepsinde hüsrana uğradılar. Türkiye, Kıbrıslı Türkleri satmadı.
Biz, Türkiye söz konusu olduğunda paradan başka şey görmüyoruz ama Türkiye’nin bize verdiği gerçek destek işte budur: Bizi, bir siyasi aktör haline getiriyor.
PARASAL İLİŞKİ KAMUFLAJI
Türkiye-KKTC ilişkilerinin parasal bir ilişki olarak tartışılması, bu çok önemli desteği görünmez hale getiriyor: Türkiye ile ilişkileri geliştirmek isteyenler bunu parasal ilişkiler üstünden savunuyor; bu ilişkilere karşı çıkanlar Türkiye’nin para vererek bizi köleleştirdiğini ileri sürüyorlar.
Para, para, para! Türkiye-KKTC ilişkileri bir para ilişkisine indirgenerek önemsizleştiriliyor. O kadar ki, kimileri çıkıp Rum tarafına yamanmamız halinde “daha rahat yaşayacağımızı” bile ileri sürebiliyor. Sorun para ise, para Rumlarda da var, Avrupa Birliği’nde de…
PARANLA REZİL OLMAK!
“Paranla rezil olmak” diye bir şey var!
Türkiye’nin hali biraz da onlara benziyor. Çuvalla para gönderiyor ama ne İsa’ya yaranıyor; ne de Musa’ya…
Gönderdiği paranın ne işe yaradığı ise zaten ortada: Temelsiz bir zenginleşme yaşıyoruz! Bu arada gerçek tehlikenin nereden geldiğini; tehlikeleri savuşturmak için neler yapılması gerektiğini, çok ama çok güzel gizleyebiliyor.