Tatar hariç, herkes Türkiye’nin seçimlere müdahale ettiğinden söz ediyor. Gözle görünüyor zaten: Etrafta Tatar’ın kazanması için çalışan Türkiyeli uzmanlar dolaşıyor…
Bazı operasyonların seçim nedeni ile hızlandığı da aşikardır: Buna kopan su bağlantısının yeniden tesis edilmesi gayretleri ve KKTC sağlık alyapısını salgına karşı güçlendirmek de dahildir… Türkiye olmasa susuz kalacağımız, maaş alamayacağımız veya salgın ile mücadelede yalnız kalacağımız gibi gerçekler bugünlerde daha görünür bir şekilde gündeme taşınmaya çalışılıyor…
MESAJIN DEĞERLENDİRİLMESİ
Mesaj açıktır: Türkiye’nin bugünkü hükümeti, KKTC Cumhurbaşkanlığına Ersin Tatar’ın seçilmesini istemektedir.
Bu mesajın ne işe yaracağı başka; bu mesajın ısrarla gündeme getirilmesinin Türkiye’nin hangi ihtiyacını karşılayacağı başka…
Türkiye hükümetinin bu mesaj ile Kıbrıslı Türklere ne anlatmaya çalıştığı başka…
Türkiye’nin neden bu duruma düştüğü, daha başka…
Bu mesajın yayılmaya çalışılmasından yararlanmaya çalışanların tutumlarının değerlendirilmesi ise bambaşka…
Bu mesajı soğuk kanlılıkla karşılayıp işini yapmaya çalışanların verdikleri mesajların algılanması ve değerlendirilmesi başka…
Bu olgunun o kadar çok “başka” yanları var ki… Belki bunlar için bir kitap hazırlamak, bunun için onlarca uzmandan yararlanmak ve bir o kadar deneyimi paylaşmak gerekir.
MÜDAHALELER TARİHİ
Kıbrıs Türk demokrasisinin tarihi, aslında bir müdahaleler tarihidir…
İsteyen 1950’lere kadar gidebilir ama en iyisi Dr. Küçük-Denktaş rekabetinden başlamaktır. Dr. Küçük Türkiye’nin istemini kırgınlıkla; Berberoğlu zorlanarak kabul etmiş ve Rauf Denktaş 1973’teki yarışı yarışmadan kazanmıştır.
1990 müdahalesi oldukça anlamlıdır; belki de anlamsız demek daha doğru olacaktır: Demokratik haklar için, Türkiye tarafından oluşturulan bir siyasi partinin de katılımı ile sağlanan Demokratik Mücadele Partisi ittifakının seçim kazanması Türkiye’den yönelen müdahaleler ile engellenmiştir. Ne için olduğunu hala daha anlayabilmiş değilim!
Bundan sonraki seçimlerde de Türkiye daima önemli bir faktör olmuştur. Bu nedenle bugünkü seçimlerde Türkiye hükümetinin desteğini almaktan memnun görünenler, “Müdahaleye karşı çıkılacaksa, hepsine karşı çıkılacak. Müdahale kendinden yana olduğunda ellerini avuşturarak memnuniyet belirtenlerin şimdi şikayet etmeye hakları yoktur” diyebilmektedir.
TÜRKİYE’NİN ÇIKARLARI VE MÜDAHALE
Böylesi ‘köklü bir geçmişe sahip’ Türkiye müdahalelerini neden-sonuç ilişkisi içinde anlamlandırmak, Kıbrıs Türk demokrasisini sağlam temeller üzerinde inşa etmek isteyenlerin yerine getirmesi gereken bir görevdir.
Türkiye, Kıbrıslı Türklerin siyasi hayatına neden müdahale etmek gereğini duymaktadır?
Bazı müdahalelerin Kıbrıslı Türk siyasi liderlerin bir kısmının oluşturduğu ilişkilerden kaynaklandığını düşünüyor olsam bile önemli müdahalelerin nedeni, Kıbrıslı Türklerin liderliğini üstlenecek kişilerin Türkiye’nin çıkarları konusunda gerekli duyarlılığını göstermeyeceklerine ilişkin endişelerdir. Türkiye hükümetleri bunu istemiyor; bunun, Türkiye’nin çıkarlarını hayati olarak etkileyeceğini düşünüyorlar. Özünde korumaya çalıştıkları şey, korumakla yükümlü oldukları Türkiye’nin hayati çıkarlarıdır.
MÜDAHALESİZ HAYAT!
Müdaheleye karşı olan, bu arada “Türkiye’nin çıkarları ile Kıbrıslı Türklerin çıkarlarının ortak olduğunu” her fırsatta ifade etmek gereğini duyan liderlerimizin siyasi duruşlarını “bu ortak çıkarları titizlikle koruyacak şekilde oluşturmaları” bir zorunluluktur. Bunu yapmadan, “Türkiye bize karışmasın. Benim karşıma çıkmasın” demek, en hafif deyimi ile aymazlıktır; siyaset dışı bir tutumdur; anlamsızdır.
Bu tür müdahalelerin anatomisini merak edenler bugünlerdeki Ukrayna, Beyaz Rusya ve Mısır örneklerine yoğunlaşabilirler… Nasıl olmasa bunlara ilişkin haberler her gün için ayağımıza dolanıp durmaktadır.
Türkiye hükümetleri, Türkiye’nin menfaatlerini tehlikeye atacak şekilde davranacağını hesap ettikleri kişilerin Kıbrıs Türk siyasetinde etkin olmasını önlemekle yükümlü ve hatta görevlidirler. Tıpkı Almanya hükümetleri; Fransız Cumhurbaşkanları, Amerikan veya Rusya Başkanları gibi…