Seçimlerin yapılıyor olmasının demokrasinin varlığının “yeterli kanıtı” olmadığını geçen hafta yayınlanan bir yazımda belirtmeye çalışmıştım. Herkes seçim sarhoşuydu… Seçimin kazananı olarak ön plana çıkan CHP’liler, zaferlerine gölge düşürmemek için olacak itidalli konuşmalar yapıyor; Erdoğan’ın sözcüleri, “bütün dünyaya demokrasi dersi verildiğinden” söz ediyordu.
Aman ne demokrasi ne demokrasi! Bu demokrasinin foyası, seçimden sonra yaşananlar dökülmüş oldu. Her yönüyle anti-demokratik ve hukuk dışı teşebbüslerle özellikle Güney ve Doğu illerinde kazanılmış başkanlıklara iktidar tarafından el konulmak istendi. Van’daki gelişmeleri hep birlikte izledik. Kazanan adaya mazbatayı teslim etmeme teşebbüsü direkten döndü ama sokaklara dökülen halk polisler tarafından adeta “kılıçtan geçirildi”! Kılıç gibi kullanılan polis copları şimdilik işe yaramamış görünse bile önümüzdeki günlerde aynı girişimlerin başka şekillerde devam etmeyeceğinin hiçbir garantisi yoktur. Türkiye’de iktidar bulunduğu devlet görevlerini demokratik yöntemlerle terk etmeye hazır değildir; demokratik değildir!
Hürriyet yazarlarından Sedat Ergin, Van’da yaşananların hukuki durumunu anlatan muhteşem bir yazı kaleme aldı. Türkiye’deki iktidarın kendi saltanatını korumak için nelere tevessül edebileceğini ve Türkiye’yi uluslararası alanda nasıl rezil ettiğini anlatıyor. Mutlaka okunması gerekir. (https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/sedat-ergin/vandaki-mazbata-krizinin-perde-arkasini-araladigimizda-42441165)
Seçimden sonra ortaya çıkan gerçeklerden biri seçim sonuçlarının hukuk dışı yöntemlerle değiştirilmesi ise bir diğeri de kamu kaynaklarının hoyratça ve partizan amaçlarla kullanıldığıdır. Son haberlere göre onlarca belediyede seçim kampanyası sırasında yapılan ve seçimden hemen sonra, görevlerin devredilmesinden hemen önce sonuçlandırılıp imzalanan ihaleler ile yüz milyonlarca TL dağıtılmıştır Sütlü tatlıdan tutun da baskılı kupaya kadar her şeyi satın almışlar. Kimileri bunu “kasaların boşaltılması”, kimleri ise “yandaşların kollanması” olarak değerlendiriyor. Bunların yapılmasının elbette belli amaçları vardı: Yandaşlara para kazandırmak, o paraların bir kısmını seçimde kullanmak ve kamu parası ile kampanya yapmak!
Seçim günü olanları önceki yazımda anlatmıştım zaten: 20 bin kadar oyun olduğu ilçelerde binlerce asker ve polise oy kullandırıldığını, buna tepki gösteren vatandaşların karakollarda süründürüldüğünü hatırlatmakla yetineceğim.
En KORKUNÇ haber ise dün akşam geldi: Bu yazı hazırlanırken gelen habere göre, Hatay’da 3 bin 389 ölüye oy kullandırmışlar. Bu sadece Hatay’da ve saptanabilen bir olay… Diğer yerleri de siz düşünün isterseniz… Maraş’ta ne oldu kim bilir? Seçim güvenliği iktidarların birinci sorumluluğudur ama Türkiye’de “kazanmak için her türlü yolsuzluğu ve usulsüzlüğü yapmaya hazır bir iktidar vardır. Bu tür iktidarların olduğu yerde demokrasi nasıl olabilir ki?
Bunlar sadece seçimler ve sonuçları ile ilgili olan gelişmeler… Hayatın diğer alanlarında bunlar gibi binlerce olay yaşanmaktadır. Önce bunların görmek ve değerlendirmek konusunda anlaşmamız gerekiyor: Bunlar, Türkiye’nin gerçekleridir ve aklı başında hiç kimse, bunların yaşandığı ülkelerin demokrasi ile yönetildiğini iddia etmemektedir.
Son günlerde Türkiye’nin birinci önceliğinin ekonomi olması gerektiğine ilişkin demeçler ve yazılar okuyoruz. Boşuna! Demokrasinin olmadığı bir yerde gerek ekonomik gerekse insan hakları bakımından neler yaşanabileceğinin ise dünya kadar örneği mevcuttur.
Türkiye, ekonomik badireden kurtulmak istiyorsa önceliğini demokratikleşmeye vermek zorundadır. Demokratikleşme olmadan ne enflasyonu kontrol edebilir ne yatırım cezbedebilir ne de insan kaynaklarını koruyabilirsiniz.
Demokrasi yoksa, Galatasaray ile Fenerbahçe kupa maçı bile oynayamaz!
Demokrasi yoksa, siz de yoksunuz!