Kıbrıs’ta bu yıl, Doğu Akdeniz’deki enerji kaynakları temelli sorun açısından hareketli geçerken 1968’den bu yana müzakerelerin devam ettiği ve bu yıl da girişimlerin olduğu Kıbrıs meselesinde somut sonuca ulaşılamadı.
Türkiye, 2019’da Doğu Akdeniz’de hidrokarbon kaynakları konusunda masada ve sahada proaktif bir politika izledi.
Türkiye, uluslararası hukuktan doğan egemenlik haklarını korumak ve Kıbrıs’taki garantör statüsü sorumluluğuyla başta Güney Kıbrıs Rum yönetimi olmak üzere, bölge ülkelerinin Türk tarafını yok sayarak yürüttüğü çalışmalara karşı faaliyetlerini farklı kesimlerden gelen tepkilere rağmen sürdürdü.
Bölgeye gönderilen Barbaros Hayreddin Paşa ve Oruç Reis gemileri sismik araştırmalarına, Fatih ve Yavuz gemileri ise sondaj çalışmalarına KKTC’den alınan ruhsat bölgelerinde devam etti.
Türkiye ile Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti arasında 27 Kasım’da imzalanan “Güvenlik ve Askeri İş Birliği Mutabakat Muhtırası”, bölgedeki birçok denklemi değiştirdi.
Anlaşmayla Türkiye’nin deniz yetki alanının batı sınırı belirlenirken Türkiye, Akdeniz’de en uzun kıyıya sahip ülke olarak, uluslararası hukuka aykırı hamlelerle kendi kıyılarına sıkıştırılamayacağını gösterdi.
Anlaşma sayesinde başta İsrail, Mısır, Güney Kıbrıs Rum yönetimi ve Yunanistan’ın, Akdeniz havzasında Türkiye ve diğer kıyıdaş ülkeleri yok sayarak bir denge oluşturmasının da önüne geçildi.
Türkiye-Libya arasındaki anlaşmayla iki ülkenin kıta sahanlığının birbirine temas sağlaması sonucu, Kıbrıs’ta oldubitti peşinde olan İsrail, Mısır, Rum yönetimi ve Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’den Avrupa’ya doğal gaz boru hattı döşemesinin önüne önemli bir engel konulmuş oldu.
Türkiye ve KKTC’li yetkililer, Doğu Akdeniz’de iş birliğinden yana olduklarını her fırsatta yineledi.
Doğu Akdeniz’de ülkeler arasında münhasır ekonomik bölge sorunu tartışması devam ederken, Rum yönetimi geçen yıllarda tek taraflı olarak ilan ettiği sözde 13 parselden bazılarını uluslararası şirketlere ihale sonucu lisanslandırdı.
Rum yönetimi bu yıl eylülde büyük bir kısmının Türkiye’nin kıta sahanlığı içerisinde bulunan 7’nci parsel için İtalyan ENI ve Fransız Total şirketleriyle anlaşma imzaladı. Bu anlaşmaya KKTC ve Türkiye’den sert tepki geldi.
ENI ve Total konsorsiyumu ekim ayının sonunda yaptığı açıklamada, sondaja 7’nci parselden başlamaktan vazgeçtiklerini duyururken konsorsiyumun bu kararı, Türkiye’nin tepkileri üzerine aldığı da ifade edildi.
Rumların Doğu Akdeniz’de 2000’li yılların başından bu yana Türk tarafını yok sayarak attığı adımlar, bu yıl da gerginlik sebebi olmayı sürdürdü.
Öte yandan, Doğu Akdeniz’de gaz üretimi, tüketimi ve geçiş ülkelerini bir araya getiren Doğu Akdeniz Gaz Forumu, Ocak 2019’da Kahire’de kuruldu. Forumun içerisinde Mısır, İsrail, Yunanistan, Filistin, Rum yönetimi, Ürdün ve İtalya bulunurken, Türkiye yer almadı.
LUTE’UN LİDERLERLE GÖRÜŞME TRAFİĞİ
BM Genel Sekreteri AntonioGuterres’in Kıbrıs meselesi için görevlendirdiği geçici özel danışmanı JaneHollLute, 2019’da Ada’da liderlerle temaslarda bulunarak 2017’de CransMontana’da çöken Kıbrıs görüşmelerinin yeniden başlaması için zemin oluşturmayı denedi.
Lute, 2019’da ilk olarak şubat ve nisan aylarında KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ve Rum lideri NikosAnastasiadis ile üç kez bir araya geldi.
Daha sonra eylül başında Ada’ya gelerek liderlerle üst üste 6 gün ayrı ayrı görüşen Lute’un liderlerle Ada’daki son görüşmesi, 16 Kasım’da Berlin’deki üçlü zirveden önce oldu.
LİDERLER DÖRT KEZ GÖRÜŞTÜ
Akıncı ile Anastasiadis, bu yıl ilk kez 26 Şubat’ta ve sonrasında 9 Ağustos’ta ara bölgede gayriresmi görüşme yaptı. Liderler daha sonra 6 Eylül’de Lute’un ara bölgedeki gayriresmiresepsiyonunda buluştu.
Resepsiyonun ardından açıklama yapan Akıncı, görüşmelerin esas amacı olan “referans kavramları tamamladık” diyecek noktada olmadıklarını belirtti.
Guterres, Akıncı ve Anastasiadis arasındaki üçlü gayriresmi görüşme ise 25 Kasım’da Berlin’de gerçekleşti.
Akıncı, görüşme sonrası, Kıbrıs meselesiyle ilgili beşli konferansın gelecek yıl sonuna kadar yapılacağından tereddüdü olmadığını söyledi.
KIBRIS MESELESİNDE SOMUT BİR ADIM ATILAMADI
Berlin’deki üçlü görüşme öncesi, KKTC Başbakanı Ersin Tatar’ın Genel Başkanı olduğu Ulusal Birlik Partisinin (UBP) 14 Ekim’de gerçekleştirdiği Parti Meclisi toplantısında, Akıncı’ya “Kıbrıs müzakerelerine katılmaması” çağrısında bulunuldu.
Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay da taraflar arasında ortak bir vizyon olmadığı için üçlü görüşmenin ne şaşırtıcı ne de heyecan verici olduğunu savundu.
Kıbrıs’ta bu yıl çözüme yönelik çabaların büyük bir kısmını, yeni bir müzakere sürecinin zeminini hazırlayacak “referans şartlarını belirleme” çabaları oluştururken, bu hususta henüz nihai belge oluşturulamadı.
Türk tarafının çözüm odaklı tavrının yanında, Rum yönetiminin işi yokuşa süren ve meseleyi özünden uzaklaştıran tavrı bu yıl da değişmedi.
KIBRIS MESELESİNE “FARKLI BAKIŞ” TEKLİFİ
KKTC’de mayıs ayında kurulan mevcut UBP ile Halkın Partisi (HP) koalisyon hükümeti ve Türkiye, Kıbrıs meselesinde federasyon temelli bir ortaklığın yanı sıra başka modellerin de tartışılabileceği görüşünü savunuyor.
UBP ve HP hükümetinin protokolünde, Kıbrıs meselesinin çözümü için yarım asırdır devam eden, sonu gelmez müzakere süreçleri ve federal ortaklık modelinin tüketildiği, bu nedenle de Kıbrıs’ta daha gerçekçi ve farklı modellerin masaya gelmesi gerektiği ifade edildi.
Başbakan Tatar, yıl içerisinde yaptığı bir açıklamada, Kıbrıs’ta egemen eşitlik istediğini söyledi. Ada’da “kadife ayrılık”la iki ayrı devletin kurulabileceğini söyleyen Tatar, bu iki devletin AB çatısı altında da olabileceğini belirtti.
Bakan Özersay da yıl içerisinde AA’ya yaptığı bir değerlendirmede, Kıbrıs’ta 50 yıldır görüşülen paylaşmaya dayalı federal ortaklık modelinin denenip tüketildiğini, Rum tarafı buna yanaşmayacaksa iş birliğine dayalı bir ortaklık modelinin denenmesi gerektiğini savundu.
EGEMEN EŞİTLİK TEMELİNDE BİR ORTAKLIK MODELİ
Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da eylül ayında KKTC ziyareti sırasında Cumhurbaşkanı Akıncı ile düzenlenen ortak basın toplantısında, BM’nin de olduğu bir ortamda yapılacak beşli toplantıda “neyin müzakere edileceğinin belirlenmesini” önerdiklerini söyledi.
Referans belgesi olmadan müzakerenin başlamayacağını Türkiye ve KKTC tarafı olarak gördüklerini ifade eden Çavuşoğlu, “Rum tarafı gerçekten Türk tarafıyla iktidar ve refahı siyasi eşitlik temelinde paylaşmak istiyorsa bunun ilkeleri üzerinde önceden anlaşılır ve sonra müzakereler başlar.” dedi.
Çavuşoğlu, Rum tarafının bunu kabul etmemesi halinde siyasi eşitlik temelinde değil egemen eşitlik temelinde bir ortaklık kurulmaya çalışılmış olacağına işaret ederek “Türkiye de Kıbrıs Türk halkı da azınlık statüsünü kabul etmez.” ifadesini kullandı.
Bakan Çavuşoğlu, kasımda TBMM’de yaptığı bir konuşmada, “Milli davamız Kıbrıs konusunda sırf müzakere etmek için tekrar masaya oturmayacağız.” dedi.
Cumhurbaşkanı Akıncı, Berlin görüşmesi sonrası yaptığı açıklamada, KKTC liderinin yürüttüğü müzakere sürecinin zemini, iki kesimli, iki toplumlu bir federasyon olduğunu söyledi.
Öte yandan Akıncı, eylülde New York’a giderken yaptığı açıklamada, Kıbrıs’ta çözümün adının iki kesimli, iki kurucu devletli, siyasi eşitlik ve güvenlik içinde yaşanabilecek “federal bir yapı” olduğuna dikkati çekti.
KKTC’DEN RUMLARA HİDROKARBON TEKLİFİ
KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı, 13 Temmuz’da, hidrokarbon konusunun bir gerginlik ve çatışma alanı olmaktan çıkarılıp verimli bir iş birliği alanına dönüştürülmesi amacıyla Rum lideri Anastasiadis’e ortak komite kurulması yönünde yeni bir öneri sundu.
BM Kıbrıs Özel Temsilciliği aracılığıyla Rumlara iletilen KKTC’nin bu önerisi, 16 Temmuz’da Anastasiadis ve Rum siyasal parti liderleri tarafından reddedildi.
Cumhurbaşkanı Akıncı, 19 Aralık’ta yaptığı açıklamada, 13 Temmuz’da hidrokarbon konusunda yapılan önerinin hala masada olduğunu anımsattı.
Rum tarafı, 2011 ve 2012’de de Kıbrıs Türk tarafının hidrokarbonlar konusundaki iş birliği teklifini reddetti.
Öte yandan, Kıbrıs’ta güven artırıcı önlemler kapsamında, cep telefonlarının her iki tarafta da kullanıma açılması, mayınlı alanların temizlenmesi, elektrik şebekelerinin kalıcı olarak bağlantısının yapılması ve sanat eserlerinin karşılıklı olarak iadesi gibi uygulamalar hayata geçirildi.