Türkiye’nin önemli gazetelerinden Milliyet, son günlerde çok anlamlı başlıklar atıyor. Önce akademisyenlerin yaptığı yolsuzlukları; bu yolsuzlukların nasıl kurumlaştığını ve karşımıza doçent veya profesör olarak çıkanların aslında tek bir satır bile yazmadıklarını anlatan haberler yapmışlardı. Geçen gün de inşaat sektöründeki maaş ve ücretleri yayınladılar. Genel müdürün 70 bin TL dolaylarında maaş aldığı sektörde vinç operatörlerinin 150 bin TL’den fazla maaş alabildiğini duyurdular. Vinç operatörünü bırakın, inşaat sektöründeki ustaların günlük yevmiyeleri de 2500 TL dolaylarına yükselmiş görünüyor. Mühendisler ise aylık 30-40 bin TL’ye çalışıyor ama… Bunu KKTC’deki müteahhitler de biliyor. Bu nedenle KKTC’deki inşaatlarda Afrikalı ve Bangladeşli gençleri çalıştırmaya başladılar.
Eğitim ile çalışma hayatı bir bütündür. Gençliğimizin solcu önderlerinden Harun Karadeniz, “Eğitim Üretim İçindir” başlıklı bir broşür yazmıştı; biz de dönüp dönüp okuyorduk. İçeriği bir yana bu broşürün başlığını hiç unutamadım: “Eğitim üretim içindir.” Eğitim için harcanan kaynaklar, üretim süreçlerinin ihtiyaç duyduğu elemanları yetiştirmek amacıyla harcanıyor olmalıdır. Her şeyin gerçek amacından uzaklaştırıldığı Türkiye’de eğitim de gerçek amacından uzaklaştırılmıştır. Kendi yazmadıkları makalelerle doçent olmayı kabullenebilen akademisyenler var… Üniversite görünümlü okullardan diploma alıp hiçbir meziyete sahip olamayan milyonlarca genç, kamu görevine girerek kendini kurtarmak için uğraşıyor ve diplomalarını siyasi tercihleri ile birleştirerek amaçlarına ulaşmaya çalışıyorlar. Eğitim, üretim sürecinde verimli olacak insanlar değil, “sahtekarlar” yetiştiriyor!
Bunun dışında başarılı öğrenciler veya bilim insanları da vardır elbette… Amerika’dadırlar; Avrupa’dadırlar… Kendisi de Türkiye’den göçmüş bir beyin olan ve son yıllarda dünyanın en önemli ekonomistleri arasında sayılan Daron Acemoğlu, “Politik nedenlerden dolayı özgürlüğün kısıtlanması nedeniyle Türkiye’nin geleceği artık iyice karanlık görüldüğü için en parlak gençler yurtdışına gitmeye başladı. Az insan giderse problem yok ama sayı bu kadar çok olunca bir çöküşe yol açar ve Türkiye bunun eşiğinde” diye konuşuyor.
Gidenler çoğaldıkça, geride kalanların kalitesi daha da düşecek; çöküş devam edecek. Kaliteyi yükseltecek hoca kalmadığı; okulların, diplomalarını pazardan alanlara kaldığı manşetlere yansımış acı bir gerçektir.
Bu durumda Türkiye’deki eğitim sisteminin toptan yenilenmesi gerekiyor ama Milli Eğitim Bakanı, “sizin tarikat dediklerinizle protokol yapmaya devam edeceğiz” diyerek din adamlarını okullara sokacağını övünçle anlatabiliyor. Toplumda huzursuzluk yaratmamak için dini inançlarla uğraşmamak gerekiyor ama herkes de biliyor ki, din ile bilim bağdaşmaz. Tarikatlarla iş birliği yapacağını açıkça ifade etmekten çekinmeyen eğitim bakanınız varsa, artık bilime dayanan eğitim bitmiş demektir; onun yerini dini öğretmek alacaktır. Bunun bir adım sonrası, toplumu dini esaslara göre yeniden örgütlemektir zaten.
Eğer ortada toplumu dini esaslara göre örgütlemek amacı varsa Türkiye’deki eğitim düzelmeyecek; daha kötü olacaktır! Bu bir cinayettir ve taammüden, üstelik gözlerimizin önünde işlenmektedir.
Geçmiş olsun! Hepimize büyük geçmiş olsun!