Sağcı veya solcu olduklarına bakılmadan iletişimcilerin önemli bir bölümü “kamu yayıncılığı” derler ve bu tür yayıncılığın halkın bilinçlenmesine yardımcı olacağını ileri sürerler… Özel sektör eline kalacağına, yayıncılık kamunun elinde kalsınmış! Böylece yayıncılık alanına giremeyecek olanlar da devlet olanaklarını kullanarak propagandalarını yapmış olacakları varsayılır. Bu varsayıma dayananlar kamu yayıncılığını da kamunun yayınladığı haberleri de “kutsal” sayarlar!
Başka yerlerde buna benzer şeyler olabilir ama bizim dünyamızın gerçeği böyle değildir. Kamu yayıncılığı giderek artan oradan “iktidar borazanlığı” yapmaya dönüşmüştür. Kamu yayıncılığını KKTC pratiğinde “Denktaş Derviş Televizyonu” diyerek “DDT” kısaltması ile andığımız bir dönem vardı. Muhalif liderleri ekranda göremez olmuştuk… Özel televizyonlar devreye girince işler biraz düzelir gibi oldu ama yakın gelecekten hiç de umutlu değilim doğrusu…
Umutsuzluğumun kaynağı, Türkiye’de yaşananlardır. Seçim kampanyası sırasında Türkiye Radyo Televizyon Kurumu’nun (TRT) takındığı tavır, bizim geleceğimize de ışık tutar niteliktedir. TRT, kendisinin de eleştirileceğini fark ettiği anda Ana Muhalefet Partisi CHP Genel Başkanı Özel’in yayını kesmiş diyorlar. Bir de yapılan hesaplamalar var tabii… Özel’e, Erdoğan’a verilen sürenin binde birini bile vermiyorlar.
“Ama o cumhurbaşkanı” diyeceksiniz tabii… “Zurnanın zırt dediği yer” de burası zaten. Demokratik ülkelerde, özellikle seçim dönemlerinde iktidar ve muhalefet sözcülerine mümkün olduğunca eşit süreler verilmesi esastır; özellikle de kamu kaynakları ile döndürülen yayın organlarında.
KKTC’de bırakın kamu kaynakları ile yayın yapanları özel sektöre ait yayın kuruluşlarına da sınırlamalar konmuş ve dengeli yayın yapmaları esası getirilmiştir. Yüksek Seçim Kurulu, şimdiye kadar yayınladığı pek çok kararında, sadece kamu kuruluşu niteliğindeki BRT’nin değil, özel radyo ve televizyonların da tarafsızlıklarını korumalarının ve partilere fırsat eşitliği sağlamalarının zorunlu olduğunu vurgulamıştır. Yüksek Seçim Kurulu, bu konudaki çok sayıda kararını, Seçim ve Halkoylaması Yasası’nın 68(5)’nci maddesi ile Kamu ve Özel Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Yasası’nın 5(18)’nci maddesine dayandırmıştır. Kanunlar öyle diyormuş…
TRT’nin de benzer yasal kurallara uyması gerekiyormuş zaten. Bir iddiaya göre TRT Kanununun “Yayın Esasları” başlıklı 5’nci maddesinde, “Kamuoyunun sağlıklı ve serbestçe oluşabilmesi için kamuoyunu ilgilendirecek konularda yeterli yayın yapmak; tek yönlü, taraf tutan yayın yapmamak ve bir siyasi partinin, grubun, çıkar çevresinin, inanç veya düşüncenin menfaatlerine alet olmamak” gerektiği belirtiliyormuş…
Öyle mi? Kanunda öyle yazıyor diye uymak mı gerekir? O kadar çok kanun var ki, hepsine de uyulacak olsa yönetmenin hiçbir anlamı ve zevki kalmazdı sanırım! Bir işi “keyif” alarak yapmak için özgür davranabilmek gerekir!
Türkiye’de öyle yaptıklarını görüyor; bizde de öyle olmasını bekliyoruz. Haksız çıkacağımızı da sanmıyoruz!