Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Kıbrıs konusunda ortaya konulan iki devletli çözüm politikasının çok net olduğunu, izlenen yolun doğru ve haklı olduğundan zerre kadar şüphe duyulmadığını ve geri adım atılması, çelişkiye düşülmesi gibi bir durumun olamayacağını vurguladı.
Cumhurbaşkanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre, Tatar, iki devletli çözüm politikasının Kıbrıs Türk halkının çoğunluğu ve Türkiye Cumhuriyeti tarafından desteklendiğini belirtti.
İzlenen politikaya ilişkin hiçbir çelişkiye düşülmediğini vurgulayan Tatar, çelişki içinde olanın, haksız ve yanlış savlar ileri sürenin Rum tarafı ile ona “şu veya bu şekilde destek verenler” olduğunu kaydetti. Tatar, Kıbrıs’ta iki ayrı devlet olduğuna vurgu yaparak, iki devletin iş birliğinin sağlanması ve iki halkın ilişkilerini barış ve güven içinde geliştirecek bir uzlaşıya varılması gerektiğini ifade etti.
Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın açıklaması şöyle:
“Kıbrıs konusundaki yeni dönem politikalarımız doğrudur, haklıdır ve hiç kuşkusuz devam ettirilerek hedefe ulaştırılacak konumdadır. Hal böyleyken kendilerinin kafa karışıklığını, çelişkilerini bizim çelişkimiz varmış gibi yansıtmaya çalışanlar hatalıdır. Yaptıklarım ortadadır; seçimlerin ardından, 26 Ekim 2020’de BM Genel Sekreteri Sayın Guterrres Kıbrıs konusuyla ilgili bir mektup gönderdi ve resmi müzakerelere başlanabilmesi için Ada’daki iki taraf arasında ortak zemin olup olmadığını tespit etmek amacıyla bir gayrı resmi toplantı yapılmasını önerdi. Bu toplantı BM Genel Sekreteri Sayın Guterres’in önerisi doğrultusunda Kıbrıs Türk ve Rum tarafları ile Garantör Devletler Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin katılımıyla gayrı resmi ‘5+BM’ formatında 27-29 Nisan 2021 tarihlerinde İsviçre’nin Cenevre kentinde yapıldı.
Ben söz konusu görüşmede 50 yılda federasyonun neden çözümü sağlamadığını gerekçeleri ile ortaya koydum sürdürülebilir bir çözüm için öncelikle Kıbrıs Türk halkının egemen eşitliği ile eşit uluslararası statüsünün teyit edilmesi gerektiğini belirttim ve bugün hala ortada olan 6 maddelik şu önerilerimi sundum: 1. Resmi görüşmelere başlayabilmemiz için eşit uluslararası statümüzü ve egemen eşitliğimizi garanti altına alan bir BM Güvenlik Konseyi Kararı alınması gerektiği. 2. Bu yeni temelde iki Devlet’in işbirliği ilişkisine yönelik müzakereler başlayabileceği.
3. İki devletin ilişkileri ile mülkiyet, güvenlik, sınır düzenlemeleri ve AB’yle ilişkiler konularının resmi müzakerelerde ele alınması. 4. Müzakerelerin garantör ülkeler ve gerektiğinde gözlemci olarak AB tarafından desteklenebileceği.
5. Varılacak antlaşma kapsamında iki devletin birbirini tanıması gerekeceği. 6. Varılacak antlaşma ayrı ayrı referandumlara sunulması.
Bizim bu önerilerimize rağmen dönemin Rum lideri Nikos Anastasiadis BM Genel Sekreteri’nin önerisini dikkate almadı ve yeni fikirler beyan etmeden 2017 Temmuz ayında Crans-Montana’da ‘kaldığı’ yerden görüşmelere devam edilmesinde ısrar etti. Herkesin malumu olduğu üzere toplantı sonrasında BM Genel Sekreteri, taraflar arasında müzakerelere başlayabilmek için ‘ortak zeminin bulunamadığı’, ancak bu konuda çalışılmaya devam edileceğini açıkladı.
BM Genel Sekreteri Guterres, bu görüşmenin ardından 30 Kasım’da görev süresi dolan BM Genel Sekreteri Özel Temsilcisi ve BM Barış Gücü (UNFICYP) Şefi Elizabeth Spehar’ın yerine, Kanadalı diplomat Colin Stewart’ı atadı. Sayın Stewart Kıbrıs’taki çalışmalarını sürdürürken ben 1 Temmuz ve 8 Temmuz 2022 tarihli iki mektupla BM Genel Sekreteri aracılığıyla Rum tarafına iki tarafı bir birine yaklaştıracak ve kazan-kazan felsefesiyle hazırladığımız işbirliği önerilerimizi ilettim.
Bu önerilerimizi iletirken de yine egemen eşitlik temelinde, hidrokarbon kaynakları, elektrik hatlarının entegre edilmesi, yenilenebilir enerji, su kaynakları, düzensiz göç ve kara mayınlarının temizlenmesi konularında işbirliği yapabileceğimizin altını çizdim. Rum tarafı bu önerilerimize de olumlu yaklaşım göstermedi. Yine herkesin malumu olduğu üzere bu yılın başında BM Genel Sekreteri Sayın Guterres, Sayın Holguin’i Kıbrıs’taki iki taraf arasında yeni ve resmi bir sürecin başlayabilmesi için ortak bir zemin olup olmadığını araştırmak üzere ‘şahsi temsilcisi’ olarak görevlendirdi.
Biz ve Türkiye federal çözüm arayışlarına asla dönüş olamayacağını vurgulayarak Sayın Holguin’in 6 aylık bir süre için sadece ve sadece ortak zemin olup olmadığını saptamak üzere görev yapmasına onay verdik. Bu süreç içinde Sayın Holguin’e daha önce Cenevre’de ortaya koyduğumuz görüşlerle, BM Genel Sekreteri üzerinden Rum tarafına da sunduğumuz önerilerde ısrarcı olduğumuzu, bu bağlamda Birleşmiş Milletler’den doğrudan ticaret, doğrudan uçuş ve dünya ile doğrudan temas konularında bize haklarımızı teslim etmesini beklediğimizi, bunları egemen eşitliğimiz ve eşit uluslararası statümüzün teyidi yönümde atılmış ilk adım olarak kabul ederek esas hedefimiz olan ve Kıbrıs’taki iki Devlet’in işbirliğini öngören bir uzlaşıya varılması için resmi görüşmelere başlayabileceğimizi izah ettik. Sayın Holguin görüşlerimizi not etti ancak bu yönde bir ilerleme sağlanamadı. Rum tarafı bilinen görüşlerinden, yani bizi 1974 öncesine götürme, azınlık durumuna düşürme anlayışından, federal çözüm görüşmelerini bizim mücadelemizi sekteye uğratmak için kullanma taktiğinden vazgeçmedi.”
-“Statü farkının giderilmesine katkıda bulunmamaları Kıbrıs meselesindeki düğümün çözülmesini engelleyen temel unsurların başında gelmekte”
Cumhurbaşkanı Tatar, bu ayın sonuna doğru New York’ta Kıbrıs konusu bir kez daha gündeme geleceğine işaret ederek, şöyle devam etti:
“Benim söylediklerim, önerdiklerim de, Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın 2022 ile 2023 yıllarında BM 77 ve 78’nci Genel Kurullarında Kıbrıs konusunda yaptığı çağrılarla vurguladıkları ortadadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 18 Temmuz 2024 tarihinde oy birliği ile yayınladığı Kıbrıs tezkeresi gayet nettir. Anavatan Türkiye Ada’da iki ayrı Halk, iki ayrı Devlet bulunduğuna ve çözümün anahtarının Kıbrıs Türk Halkının egemen eşitlik ve eşit uluslararası statü haklarının tescil edilmesi olduğuna işaretle, uluslararası topluma bir an önce KKTC’nin tanınması çağrısı yapmaktadır. Rum uzlaşmazlığı yanı sıra, BM Güvenlik Konseyini kontrol eden ülkelerin kendi çıkarlarına aykırı olduğunu düşündükleri için Kıbrıs Türk Halkının egemen eşitliği ve eşit uluslararası statüsünün tesciline yönelik bir adım atmamış olmamaları, KKTC’yi tanınmasına dolayısı ile Ada’daki taraflar arasındaki statü farkının giderilmesine katkıda bulunmamaları Kıbrıs meselesindeki düğümün çözülmesini engelleyen temel unsurların başında gelmektedir. Bu yanlış tutumlarını New York görüşmelerinde bir kez daha kendilerine ifade edecek haklı pozisyonumuzu ve tutumumuzdaki kararlığı koruyacağımızı yeninden ortaya koyacağız. İzlenen yol doğru ve haklıdır. Bundan zerre kadar şüphemiz yoktur dolayısı ile geri adım atılması, çelişkiye düşülmesi gibi bir durumun olamaz. Asıl çelişki içinde olan, haksız ve yanlış savlar ileri süren, Rum tarafı ile ona şu veya bu şekilde destek verenlerdir. Birleşik Krallık Parlamentosu’nda da ifade ettiğim gibi; Kıbrıs’ta iki ayrı Devlet vardır. Yapılması gereken bu gerçekten hareketle iki Devlet’in işbirliğini sağlamak, iki Halkın bir birleri ile ilişkilerini barış ve güven içinde geliştirecek şekilde bir uzlaşıya varmaktır.”