Cumhurbaşkanı Tatar, iddialı bir duruşla “Türkiye’nin Kıbrıs politikası değişirse görevimi bırakır, Kanal-T’ye gider otururum” demişti. Bizse daha seçim öncesinde, Erdoğan seçilse bile Türkiye’nin politikalarının değişmek zorunda olduğunu ve Türkiye’nin eninde sonunda normalleşeceğini vurgulamıştık.
Seçimler bitti ve Türkiye’nin sorunları ile yüzleşmesi ile birlikte normalleşme süreci de başlamış oldu.
Normalleşmenin ilk sonuçlarını ekonomide görmeye başladık zaten: Döviz kurları ve fiyatlar yükseliyor. Yakında faizler de yükselecek… Ve biz buna seviniyoruz. Abukluklardan kurtulduğumuz için neredeyse zil takıp oynayacağız!
Normalleşme sırası elbette dış politikaya da gelecek. Yeni bakan Hakan Fidan, ABD Dışişleri Bakanı ile görüştü. A’dan Z’ye bütün dış politika konularının üzerinden geçtiler. Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendisini telefonla tebrik etmek isteyen Avrupa Birliği Konseyi Başkanı Michel ile görüşmesini bir fırsata çevirdi ve Türkiye’nin AB’ye “tam üye olma” isteğini yineledi.
Bu görüşmelerde üzerinde durulan hususlar Türkiye’nin Kıbrıs politikasını etkilemeyecek mi?
Erdoğan, AB Konseyi Başkanı Michel’den Türkiye’nin AB’ye tam üyeliği doğrultusunda somut gündemle temasların artırılmasını istediğine göre Michel, bu isteğe yanıt verirken Kıbrıslı Rum lider Hristodulidis’in onayını aramayacak mı? Erdoğan, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi, vize serbestisinin sağlanması, göç idaresi ve terörle mücadele alanlarında iş birliği yapalım derken Kıbrıs’ı bunların dışında tutmayı talep edebilir mi?
Seçim öncesinde Türkiye’nin Kıbrıs politikasının da değişmek zorunda olduğunu iddialı bir şekilde ifade ederken dikkate aldığımız sorunlar bunlardı işte. Türkiye bu sorunları tek başına çözemez ve bu sorunları çözümsüz bir şekilde devam ettiremez. Avrupa Birliği ile iş birliği yapmak zorundadır ve ne yazık ki AB Kıbrıs Rum tarafına “özürsüz bir tam üye” muamelesi yapmaktadır. Kıbrıs Rum tarafının AB’nin atacağı her adıma onay vermesi gerekmektedir. Konu Kıbrıs veya Türkiye olunca Rum tarafının AB’deki önemi daha da artmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri hala daha Türkiye’nin en önemli müttefikidir ve çıkarlarının çatıştığı alanlarda bile iş birliği arayışları devam etmek zorundadır.
Kaldı ki bir Yunanistan vardır. O da AB üyesidir, NATO üyesidir ve ABD ile ilişkileri eskiye göre çok ilerlemiştir. Yunanistan, Rum tarafının aldığı pozisyonları desteklemek zorundadır. Zaten Miçotakis de Temmuz’daki NATO zirvesinde Erdoğan ile buluşmak, bir diyalog başlatmak ve gelecek ayları birlikte planlamak istediğini söylemiş. Bu görüşmelerde de Kıbrıs konuşulacağından kuşkusu olan yoktur sanırım.
Bundan sonraki gelişmeleri, son günlerde ortaya konan tutum değişikliklerini dikkate alarak izlemek zorunluluğu vardır. Tatar bu değişiklikleri izliyor mu; izlerken endişelenir mi bilmiyorum. Tatar, Kanal-T’ye gidip oturmak düşüncesini hala daha muhafaza ediyor mu; onu da bilmiyorum!