Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın, Uluslararası İlişkiler ve Diplomasi Özel Danışmanı Prof. Dr. Hüseyin Işıksal, Kıbrıs Barış Harekatı’nın 50. yıl dönümünde Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis’in, Güney Kıbrıs’ta yapılan “Barış Harekatı”nı “kınanma” törenine katılmasının ne anlama geldiğini AA Analiz için kaleme aldı.
Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis, Kıbrıs Barış Harekatı’nın 50. yıldönümü münasebetiyle Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) Lideri Nikos Hristodulidis’in daveti üzerine Güney Kıbrıs’ta düzenlenen “kınama” etkinliğine katılan ilk Yunan başbakanı oldu.
-Bu ziyaret adadaki siyasi manzarayı nasıl etkiler?
Miçotakis’in bu etkinliğe katılımı Doğu Akdeniz’de kurulmak istenen “hayali” Yunan hegemonyasına ve yakın gelecekte Kıbrıs meselesinde yaşanabilecek gelişmelere yönelik mesajlar vermesi açısından önemli. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 7 Aralık 2023 tarihinde Atina’ya gerçekleştirdiği ziyarette iki ülke arasında yeni bir yakınlaşma dönemine ve pozitif bir gündeme işaret etmişti. Ziyarette, turizm, enerji, ticaret, eğitim ve ulaştırma gibi çok çeşitli sektörleri ilgilendiren 15 deklarasyon, anlaşma ve işbirliği muhtırasının imzalanması, Türk-Yunan ilişkilerinde daha yapıcı bir diyalog için fırsat doğurdu.
Türkiye ne zaman Yunanistan’a karşı siyasi uzlaşma için bir dostluk eli uzatsa, Yunan tarafının bunu Türk tarafına kendi siyasi iradesini dayatmak için bir fırsat olarak algılaması gerçekten oldukça ilginçtir. Bu iyimser yaklaşım ne hikmetse Ege’nin karşı tarafında Türk tarafının Ege Denizi’ndeki kırmızı çizgilerinde, Doğu Akdeniz deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasında ve Kıbrıs meselesi gibi konularda Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) üyelik sürecinin ilerlemesi uğruna Rum-Yunan tarafına taviz vereceği gibi son derece yanlış bir algıyla karşılanıyor.
Kişisel görüşüme göre Miçotakis’in adaya yaptığı son ziyaretin arkasında da yine bu yanlış algı yatıyor. Benzer şekilde, Kıbrıs Rum yönetiminin hukuken ve siyasi olarak artık var olmayan sözde “Kıbrıs Cumhuriyeti” kisvesi altında adanın tek meşru otoritesi olduğu yanılsaması da Kıbrıs sorununun yaratıcısı ve varlığının en büyük koruyucusudur. Sınırlı demografik, askeri ve ekonomik güçlerine rağmen Rum-Yunan tarafı Doğu Akdeniz’de yayılmacı bir politika izleyerek Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni (KKTC) ve Doğu Akdeniz’de denize en uzun kıyısı olan Türkiye’yi bölgenin siyasi ve hidrokarbon dengesinin dışında tutmaya çalışıyor.
-Yunanistan için Türkiye ile işbirliği yapmak neden önemli?
Son yıllarda bölgede kritik gelişmeler yaşandı. Ukrayna’daki savaş ve Gazze’deki işgal, zaten istikrarsız olan bu bölgede yeni çatışma kaynaklarını şiddetlendiriyor. Bu çatışmalar aynı zamanda Yunanistan için günümüzün en önemli güvenlik tehditlerinden birini oluşturan düzensiz göçü de tırmandırıyor. Özellikle Ukrayna’daki savaş tüm dünyada siyasi ve ekonomik istikrarsızlığa neden olurken enerji kaynaklarının Avrupa’ya güvenli bir şekilde aktarılmasını da tehlikeye attı.
Yunanistan, düzensiz göç, uluslararası terörizm, enerji kaynaklarına güvenli erişim gibi birçok kritik küresel ve bölgesel sorunun çözümünde Türkiye ile işbirliği yapmak zorundadır. Ayrıca, konunun hemen hemen tüm uzmanları tarafından ortaya konulduğu üzere, Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon kaynaklarının Avrupa pazarına ulaşmasının en güvenli ve karlı yolu bu kaynakların Türkiye üzerinden taşınmasıdır. Bu bağlamda KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın Temmuz 2022’de Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres aracılığıyla Rum tarafına ilettiği ve adada yaşayan her iki halkın faydasına olacak 6 yapıcı işbirliği önerisini hatırlatmakta fayda görüyorum.[1] İşbirliği önerileri arasında ada etrafındaki hidrokarbon kaynaklarının paylaşımı, adanın Türkiye üzerinden AB şebekesiyle elektrik bağlantısının kurulması, yeşil enerjiye geçiş ve ada genelindeki enerji yatırımları da dahil olmak üzere güneş enerjisi kullanımının optimize edilmesi yer alıyor. Ayrıca, Cumhurbaşkanı Erdoğan da mevcut siyasi ve hukuki sorunların çözüme kavuşturulması amacıyla, Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum tarafları da dahil olmak üzere tüm kıyı devletleri ve paydaşların katılımıyla hidrokarbonlar konusunda bölgesel bir East-Med konferansı düzenlenmesini teklif etti.
Eğer Yunan tarafı adanın tek sahibi olma saplantısından kurtulabilir ve Ege Denizi’ni bir Yunan gölüne dönüştürmeyi amaçlayan yayılmacı politikasından vazgeçebilirse, o zaman tüm paydaşlar için bir kazan-kazan durumu ortaya çıkacaktır. Benzer şekilde, Kıbrıs’ta adil, gerçekçi, pratik ve sürdürülebilir bir çözüme ancak adadaki mevcut gerçekler, yani iki egemen devlet arasında yapılandırılmış bir işbirliği ilişkisi kurulması yoluyla ulaşılabilir. KKTC Cumhurbaşkanı Tatar, Türk tarafının artık son 60 yılda hiçbir olumlu sonuç vermeyen “ölmüş ve gömülmüş” federal bir çözüm modeline yatırım yapmayacağını birçok kez beyan etti. Bu siyaset aynı zamanda Türkiye için de bir devlet politikası haline gelmiştir ve Rum tarafının bu konuda Türk tarafına kendi iradesini dayatma gücü yoktur.
Özetle, Miçotakis’in 20 Temmuz’da Güney Kıbrıs’a yaptığı ziyaret, Yunan tarafının Türkiye ile işbirliği ve adadaki gerçekler konusundaki stratejik vizyon eksikliğinin yeni bir örneğidir. Başka bir ifadeyle, Miçotakis’in bir kez daha Türkiye ile istikrarlı ve işbirliğine dayalı bir ilişki geliştirmenin önemini hala kavrayamadığı anlaşılıyor. Türk tarafı, tek taraflı hareket etmek yerine tercih ettiği diplomasi yolu ve eyleme dayalı dinamik dış politikasıyla uzun yıllar boyunca retoriğe, dış aktörlerin yardımına ve kısır döngü diplomasisine bel bağlamayı tercih eden Yunan tarafına gerekli cevapları vermeye devam edecektir.