Falyalı suikastı ile ilgili basına yansıyan haberlere bakarsanız tetiği kimlerin çektiği ile ilgili önemli bulgulara hızlı bir şekilde ulaşıldığı kanısına varmak mümkündür.
Buradaki esas soru, tetiği çekenler kadar çektirtenlerin tam olarak neleri amaçlandığının kamuoyunu tatmin edecek şekilde ortaya çıkartılmasıdır. Birden fazla sebebin koalisyonu sonucunda bu infaz yapılmış olma ihtimali vardır. Temenni ederiz ki olmaz ve açığa çıkar ama bir süre sonra “Başkan Kennedy suikastını yaptırtanlar bu infazı da yaptırdı” diye bir sonuca yönlendirilirsek şaşırmayın.
Suikast ile ilgili gelen haberler üzerinde yorum yapmayı şimdilik park edip bu infazın çerçeveye koyduğu başka bir boyuta bakalım.
***
Falyalı, adanın ezelden gelen ve “uçak gemisi” diye referans verilen stratejik öneminin farklı bir boyut daha kazandığını anlamamıza vesile oldu. Falyalı, bunun et ve kemiğe bürünmüş lokal haliydi.
Onu önemli kılan unsurlardan biri de uluslararası boyuta taşan çeşit türlü aktiviteler için adayı gerektiğinde sığınılacak pürüzsüz bir liman konumuna getirmesinde oynadığı roldü.
Siyasi varlığımızın havadaki tüy kadar ağrılığının olması, çeşit türlü aktiviteler için Kuzeyi tedarik zinciri silsilesinde rahat kontrol edilebilir unsura dönüşmesinin yolunu genişlettiği artık yadsınamayacak bir gerçektir. Bunu başarma motivasyonu iç siyasetimize son dönemde hoyratça yapılan müdahalelerin arka planda kalan ana sebebidir.
İç siyasete yapılan müdahaleler olsa olsa ana yemeğin mezesi olduğu bu infazla da bir yerde ortaya çıkmadı mı?
Ana yemek ne milliyetçilik ne Kıbrıs Türkünün laiklik anlayışı ne de Türkiye’deki Cumhurbaşkanlığı seçimine Kıbrıs davası üzerinden oy devşirme çabasıdır. Adı artık açık bir şekilde ortaya konmaya muhtaç başka bir şeydir. “Yapsak ne olacak” demeden siyaseten de karşılığı olacak şekilde somut öneriler dile getirilerek bu konunun üzerine gidilmelidir.
Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğünün Kuzeyde uluslararası hukuk dışında yarattığı konjonktürün üzerine iç siyasetteki görülmemiş zafiyet iklimi ile şekillenen “stratejik ağırlığımız”, siyasi varlığımızın kat be kat üstüne çıktı. Son dönemde belirginleşen durum budur ve partiler üstü bir sorun olarak karşımıza çıkmıştır.
Kıbrıs sorununun çözümsüz kalması yalnızca siyasi ve bölgedeki askeri güç dengesiyle ilgili bir köşe kapmacanın ötesine geçmiştir. Adadaki çözümsüzlük, siyaset üstü bir fırsat olarak Kuzeyin uyuşturucu, yasadışı yakıt sevkiyatı ve kara para aklamaya köprü görevi görmesine zemin hazırlamıştır.
Bunun gibi sınır tanımayan konularla mücadele, ancak tanınmış ülke statüsünde uluslararası kurumlarla karşılıklı iş birliği ile yapılabilir. Bu çerçevede kalınması şartı ve bizim de bunu tanınma adına propaganda malzemesi olarak kullanmayacağımızı beyan ederek uluslararası kurumlardan destek çağrısı yapılmalı. Bunun karşılığında da etkin mücadele için uluslararası kurumlarla tam bir iş birliği içinde olunacağı da beyan edilmelidir.
Bunu iktidar partisinin yapmasını beklemeden ana muhalefet partisi bir an önce yapmalıdır.
Tabuttaki bayraklara daha da fazla takılmayın. Mesele “uçak gemisi” olmanın ötesine geçmiştir. “Köprü” benzetmesi çok daha yerinde olur.
Malumunuzdur “köprünün” üzerinden kesintisiz trafiğin akması kuruluş ve kullanımı için yegâne hedeftir.
Köprüler stratejik yapılardır ama üzerinde anlamlı, kalıcı bir hayat olmaz. Üstümüze giydirilen bu ortak tehlikeyi milliyetçiliğe atıfta bulunmadan açıkça ortaya koyarak işbirliğine dayalı siyaset üretme zamanıdır.