Hissedip de bir çerçeveye tam da koyamadığımız stratejik değerimizin bir boyutu da ada üzerinde barındırdığımız kişilerin uluslararası boyuta taşan aktiviteleri için sığınılacak pürüzsüz bir liman konumuna gelmesidir. Yerine ve zamanına göre kullanıma hazır bekleyen bir “köprüyüz”.
Hatırlatmakta fayda var, köprüler stratejik yapılar olmakla beraber üzerinde hayat olmaz. Üzerinden kesintisiz trafiğin akması kuruluş ve kullanımı için yegâne amaçtır. Bu çerçeveden baktığımızda siyasi varlığımızın havadaki tüy kadar ağrılığının olması, bu tür aktiviteler için Kuzeyi kontrol edilebilir unsur olarak kazanılıp muhafaza edilmek istenmesini cazip kılmaktadır. Siyasi iklim, medya, kamuoyu önderlerinin ve siyasetçilerin şantaj ya da korkutma yoluyla sindirilmiş olması bu tür aktivitelerin odak noktasında olanlar için kritik başarı faktörüdür. Bunu başarma motivasyonu dışarıdan iç siyasetimize müdahil olma arzusunun arka planda kalan ana sebebidir.
O kadar arka plandadır ki bunu seçim dönemlerinde sahada uygulayan yerli ve T.C. devletinin çıkarlarını temsil ettikleri algısını yayarak kraldan kralcı hareket edenlerin büyük bir kısmı da tam olarak neye hizmet ettiklerinden bihaberdirler. Tıpkı rahmetli Kutlu Adalı’yı katletmesi için PKK referansı ile onu ilişkilendirerek tetikçi motive edildiği gibi.
Tedavüle yüksek perdeden sokulan toplumu ayrıştırıcı dil ile plansız programsız Maraş açılımı ve iki devletli çözüm de bu arka planı karartma amacına yöneliktir. “İpteki cambaza bak” oyununun sahnelenmiş halidir. Yoksa hele hele pandemi koşullarında T.C devletine her açıdan bağımlı toplumun yapacağı Cumhurbaşkanı tercihinden başlayarak iktidar partisinin kongresine birinci dereceden müdahil olma isteğinin sebebi gerçekten başka ne olabilir?
İç siyasete yapılan müdahaleler olsa olsa ana yemeğin mezesidir. Ana yemek ne bizim iç siyasetimizdir ne Kıbrıs Türkünün laiklik anlayışıdır ne de Türkiye’deki Cumhurbaşkanlığı seçimine Kıbrıs üzerinden oy devşirme çabasıdır. En temel diplomasi kurallarından uzak yürütülen siyaset devlet aklı ile yürütülen bir siyaset olmaktan çıkmıştır. İçinde günden güne devlet ile iç içe geçtiği intibaını güçlendiren suç örgütü unsurlarını barındıran bu görüntünün adı yerli siyaset tarafından da artık açık bir şekilde ortaya koyulmaya muhtaçtır.
Bunun bir ucu uyuşturucu, diğer ucu sanal kumar diğer bir ucu da kayıt dışı yakıt satışına, insan ticaretine ve buralardan elde edilen gelirle de Libya’da, Suriye’de devam eden iç savaşta belli gruplara silah ile maddi destek sağlamaya kadar uzanmaktadır.
Mevzu adanın Kuzeyinin karanlık işlerin içinde olanlar tarafından nefes alacakları bir yer ve gerektiğinde de hiçbir engele ve uluslararası kurumun kontrolüne tabi olmadan her türlü sevkiyata ve para transferine hızlı bir şekilde köprü görevi görebilmesi ile ilgilidir.
Siyasi mücadele bu bakış açısını çok daha ön plana çıkarmalıdır.
Konuyu salt laiklik ve Kıbrıs Türkünün yaşam tarzına müdahale ve demokrasi ile izah etmenin ötesine taşıyıp suç örgütü unsurları ile muhatap olduğumuz tespitini muhalefet partileri siyasetin odak noktasına almalıdır. Toplumda partiler üstü sağlıklı siyaset üretmek için başlangıç noktası budur.
Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğünün Kuzeyde uluslararası hukuk dışında yarattığı konjonktürün üzerine iç siyasetteki görülmemiş zafiyet iklimi hakimdir. Halkın ekonomik darboğaza girmesi ile başkaları için şekillenen yeni “stratejik ağırlığımız”, havadaki tüy kadar ağırlığı olan siyasi varlığımızın kat be kat üstünde olduğunun bilincinde olmalıyız.
Bu tespitten hareketle, KKTC tanınmamış olsa da illegal aktivitelerle ilgili uluslararası iş birliğine sonuna kadar açık olunduğunu ve bunu tanınma konusu yapılmayacağını ilan etmek ilk adım olmalıdır. Bu çağrıya paralel olarak ülke egemenliğini temsil eden siyaset-güvenlik-hukuk ağının kişi gözetmeksizin eşgüdüm içerisinde hareket etmesini sonuna kadar desteklediğinin teyit edilmesi de diğer bir adım olur.
Teşhis eksik olursa siyaset de ne kadar çaba ve efor sarf ederseniz edin sonuç vermez. Bu da hangi parti iktidara gelirse gelsin aynı olduğu algısının toplumda hâkim görüş olmasına sebep olur, ki esas tehlike ve amaçlanan siyasi iklim de budur.
Ne yazık ki UBP kurultayındaki görüntü bu açıdan baktığınızda hiç de umut vermemektedir. Bulundukları görevleri yerine getirme yetkinliğinden yoksun ve dışarıdan açık destek almadan bu görevlere gelemeyeceklerini bilen ve düşünen kişilerin yarışına sahne oldu UBP kurultayı. Yeri geldiğinde siyaseti devletin üstüne hemen koymaya göre dizayn edilen biat kültürünün çavuşlarını seçme iklimi ve kriteri budur. Bilmeyenler için söylemiş ya da hatırlatmış olayım. Neyi niçin seyrettiğimizin bilincinde olalım.