Gerçek hikaye ama fıkra gibi. Hatta Laz fıkrası diye etiketle anlat gitsin.
Anlatan da öğle yemeğine gittiğimiz olayın ana aktörü olan lokanta sahibi Laz.
İsmi lazım değil ama bizim Laz’ın Trabzon’da salaş bir balık lokantası var. İktidara yakınlığından olacak önce Ankara’da, sonra da İstanbul da ormanlık arazinin içinde lokanta izni alarak faaliyete geçiyor. Anlatacağım fıkra gibi hikaye de İstanbul’da açılan lokantanın açılışından hemen sonra oluyor.
Lokantanın açıldığı ilk haftalarda öğle yemeğine lokanta sahibinin ifadesine göre 7-8 sosyetik İstanbullu bayan gelir. Lokanta sahibi yeni heves lokantaya o günlerde gelen gidenle birebir ilgileniyor. Kapıda karşılayıp uğurluyor. Gelen hanımları da lokantanın girişinde balıkların bulunduğu soğutucunun önünde karşılıyor bizim Laz. Bayanlar bir taraftan balıklara bakıyorlar bir taraftan da hayırlısı olsun muhabbeti devam ediyor. Bu muhabbet devam ederken bayanlardan biri lokanta sahibine “sizde brunch var mı” diye soruyor.
İlk anda duymamazlığa vuruyor bizim Laz. Ama bayan ısrarlı bir kez daha soruyor. Bizim Laz kendi kendine “ulan diyor anam beni neredeyse denizde doğurdu, tüm sülale balıkçıyız ama ben bu ismi hiç duymadım” deyip sabırsızlıkla cevap bekleyen bayana dönüp “bu balığın başka bir ismi var mıdır hanımefendi” diye soruyor. Bayanların tümü kahkahayı basıyor.
Kahkahaların arka planında duvarda Cumhurbaşkanlarının, Başbakanların ve sürüsüne bereket Bakanlarla bizim Laz’ın gevrek gevrek gülerek poz verdiği resimler ve biraz ötede duran garsonlar da olayın şahidi. Kahkaha tufanı karşısında bizim Laz’ın karizma yerlerde. Karadeniz’de gemin mi battı misali kendine gelemiyor mahcubiyetten. Lokantadaki odasından birkaç gün çıkmıyor.
Neyse olayın üzerinden bir iki hafta geçiyor bizimki memleketine Trabzon’a gidiyor. Orada balık lokantası sahibi başka bir arkadaşına rastlıyor. Arkadaşı İstanbul’daki yeni lokantayı ve işleri sorduktan sonra bizimki: “Ulan diyor sen brunch nedir bilir misin?”
Balık lokantası sahibi arkadaşı benzeri bir şaşkınlıkla “o paluğu hiç duymadım, nasıl bir şeye benziyor da” diyor.
Olayın ezikliğini hala daha içinde hisseden bizim Laz cevabı bastırıyor: “O zaman İstanbul’da hiç lokanta açma, otur oturduğun yerde”.
Siyasete heves edenler, partisinde en tepeye oynamak için perende alanlar ve evet ülkenin en üst makamına soyunanlara duyurulur.
Günlük siyaset yapmak ile entelektüel merak uyandıran çekim gücü yaratabilme yetisine sahip olmanın farkını idrak edip bu işe soyunsunlar. Aday olmak ve hatta arkalarını birilerine dayayıp seçilmek yetmiyor. Sonrasında geniş bir bilgi ve kültüre sahip olmamanın ezikliği ilebizim sevimli Laz’ın durumuna düşmesinler.
Etki alanlarını büyütmek isterken kendilerini küçültmesinler.