Bugünlerde siyaset hamasete indirgendi: Söv gitsin! Sorunların girdabında çırpınmakta olan seçmenlerin böylece kendilerine oy vereceğini hesap ediyorlar.
Yangın mı çıktı? Dış güçlere söverek sorumluluklarınızdan kurtulabilirsiniz… Olmadı; sanki onlara karşı mücadele etmek de sizin göreviniz değilmiş ve onlar her şeyi yapabilecek güçteymiş gibi PKK’ya yüklenmeyi denersiniz.
Türkiye’deki bu hastalık, KKTC’yi de etkisine alıyor: Dünyanın ezberini bozduklarınından ve ilgi görmeye başladıklarından söz ediyorlar ama bütün dünyayı bize karşı birleştirdiklerini görmezden geliyorlar. BM Güvenlik Konseyi kararını bile “Rumların isteğinin sonucu” olarak izah ediyor ama bizim isteklerimizin neden dikkate alınmadığını bir türlü söyleyemiyorlar.
HAMASETİN MUHTEMEL SONUÇLARI
Bu hamaset, Türkiye karşıtlarını hedef alıyor gibi görünse bile onlara bir şey olduğu yoktur; yerli yerinde duruyor ve hatta güçleniyorlar. Sorunlar derinleştikçe daha da güçlenmeleri kaçınılmaz görünüyor.
Onların güçlenmesi, KKTC iç siyasetini Türkiye’nin müdahalesi ve tahakkümünden kurtarmayacak ama… Türkiye karşıtlığı güçlendiği ölçüde, zaten filizlenmeye başlamış olan “hainler siyaseti” de güçlenecek; “dış güçler” büyüyecek; çatışmalar artacak, iç siyaseti sözle ve fikirle yapmak imkansız hale gelecektir. Bu durum değişmediği takdirde KKTC demokrasisinin geleceği karanlıktır.
Rum/Yunan tarafının siyasetinde de değişimler olacaktır. Hristodulidis, Batılı devletleri, “Kıbrıslı Türkleri kurtarmak için kendileri ile işbirliği yapmaya” bile davet edebilecektir!
ŞİMDİKİ HEDEF UBP OLDU
Başlangıçta düşman, bazı haklı nedenlere de dayanacak şekilde, Kıbrıs sorununu ele alış şekliyle güvensizlik yaratan Akıncı idi. Ne ilginçtir ki, hemen arkasından UBP içindeki bazı kişiler hedef seçildi. UBP kurultayının kendi yolundan akması ve UBP’nin kendine bir başkan seçmesi engellendi.
Zaman geçti, yumurta yuvarlandı ve yeniden kapıya dayandı: Yeni UBP Kurultayı’nın 24 Ekim’de yapılması gerekiyor. Önceki kurultayın ilk turunu birinci sırada tamamladığı halde adaylıktan çektirilen Faiz Sucuoğlu favori görülüyor. Bu arada, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın UBP’nin başında Ersan Saner’i görmek istediği haberleri Lefkoşa’da her köşede karşımıza çıkıyor. Sucuoğlu ise “ölsem de çekilmem” diye konuşuyor.
Şimdiki mesele işte budur: UBP gibi merkez sağ bir partimiz, ısrarla hamasetin kucağına itiliyor. Sorunlara pratik ve pragmatik çözümler üretmesi engelleniyor ve her sorunu “dış güçlerin saldırısı” diye açıklamaya zorlanıyor. Yetmiyor, kendi iç mekanizmalarını çalıştırarak kendine bir yol çizmesine olanak verilmemek isteniyor.
Hem Kıbrıslı Türkler için, hem de Anavatan için ne büyük ayıp! UBP Genel Başkanlığına aday olan bir milletvekilini “ölsem de çekilmem” diye konuşturmak, yapacağınız onlarca hastane veya kilometrelerce yol ile kapatamayacağınız kadar büyük ve derin bir yara olacak!
UBP BİZE LAZIM!
UBP, kendini Türk Mukavemet Teşkilatı’nın sivil bir şekilde devamı olarak tanımlıyor. Kıbrıslı Türklerin varoluş mücadelesini günün koşullarına ve kendi bakış açılarına göre sürdürdükleri iddiasındadırlar. Daha 1974 öncesinde, TMT’deki hakim zihniyete karşı ortaya çıkan farklı düşünce ve tutumlar ise farklı partilerde örgütlenmişlerdir. Kıbrıs Türk siyasal yaşamı, bu dinamizm sayesinde gelişmektedir. Gerek UBP’den, gerekse diğer partilerden beklentimiz, kendi varoluş felsefelerine uygun çalışmalar yapmaları ve Kıbrıs Türk halkına seçenekler sunarak Kıbrıs Türk halkının varoluş mücadelesini demokratik bir ortamda sürdürmesini sağlamalarıdır.
Şimdiye kadar UBP’ye tek bir oy vermemiş olsak bile UBP bize lazımdır!
UBP bize lazımdır ama UBP’yi kurtarmak için bizim yapabilecek bir şeyimiz yoktur. UBP’yi kurtaracak olan yine UBP’liler olacaktır. Büyüğünden küçüğüne; tabanından tavanına UBP’liler büyük bir sınav ile karşı karşıyadırlar.
Kendi adıma ben, olduğum yerde oturmuş, bu sınavın sonucunu görmeyi bekliyorum. UBP’liler bu sınavı geçemezse KKTC’de siyaset ya toptan yok olacak ya da çok köklü bir değişim geçirerek radikalleşecek; kısa vadede hiçbir işe yaramaz hale gelecektir.