Örneğin, mağdur olmak. Bizim coğrafyamızda siyasette ciddi prim getirir. Kestirmeden seçim kazandırır.
Duygusalız. Aklımızı duygularımıza devrederek karar vermeye meyilliyiz.
Alttan güreşenin kazanması için mücadele vermek bizi motive ediyor. Hangi amaç için güreşildiğini anlamaya çalışmamızın önemi bir noktadan sonra önemi kalmıyor.
Aklımızda kalan tek bakiye güçlüye karşı mücadele veriyor olmamız.
Farklı gelecek arayışı ile adayları somut öneriler yapmaya zorlayıp bunun üzerinden sorgulamak yerine aidiyet siyaseti üzerinden mağduriyet edebiyatı ile seçmen neye hizmet ettiği meçhul bir ders verdirtme psikolojisine sürükleniyor.
Seçim sürecinde gösterilen çaba ile ortaya siyasetçi ve seçmenin ortak siyasi tembellik projesi çıkmış oluyor.
Türkiye’deki siyasiler bu mağdur olma ve seçmeni ders verdirtme kıvamına getirme stratejisini hep önemsemiştir.
Biz de Türkiye’deki siyasetçilerin uyguladıkları stratejilerden birçok konuda olduğu gibi etkilendik.
Nasıl etkilenmeyelim ki?
Rahmetli Demirel kaç kez askeri darbeyle gitti.
‘’Mağdur’’ baba rolüne kusursuz bir şekilde uyduğu için her seferinde geri geldi.
Özal’ın arkasında Batı ve içteki ve dıştaki sermaye çevreleri vardı ama 1983 seçimlerinde Evren’in karşı tavrı Özal’ı mağdur rolüne kolayca soktu.
Sonuçlar ortada.
27 Nisan e-muhtırası, Erdoğan’ı partisinin bile tahmin edemeyeceği bir oy oranıyla tek başına iktidara taşıdı.
Hükümette olup hala daha ‘’iktidara’’ karşı mücadele ediyor algısı o kadar yüksek ki halk arasında Erdoğan’ın.
En uzun süre kesintisiz icraatın başında olmasına rağmen hala daha ‘’mağdur’’ olma arayışındadır.
İçtekiler bitti dışarıdakilere karşı mücadele eden ‘’efe’’ rolüne sıkı sıkıya sarılmış siyaset yapıyor.
Haklı çünkü en kolay seçim kazanma stratejisidir kendini mağdur efe rolüne oturtmak.
***
Batıda kendini mağdur duruma sokmak kendini koruyamama algısı yarattığı için siyasette pek kabul görmez.
Onlardaki iş bitirici, planı programı olan güçlü lider arayışından dolayı tercih sebebi olmaz.
Onlar, liderlerinin ezik işe başlamasını uygun bulmaz.
Bundan dolayı olacak iktidardayken veya muhalefet lideriyken seçimi kaybeden tekrar aday olmaz.
Mağduriyet edebiyatı yapmaz.
Bu da batı demokrasisinin yazılı olmayan kuralı.
Bu kural da bizimkiler tarafından kabul görmez.
Halbuki bizim siyasetçiler bu mağdur olma stratejisi yerine, devleti hizmet veren konuma sokacak üretken bir iki iş yapsalar uzun süre iktidarda kalırlar.
İsteseler de bu toplum onları bırakmaz.
Ama nedense bizimkiler iş yapmak yerine mağdur olmanın yollarını arama peşinde koşarak, siyasete devam etme arayışında olmayı yeğliyorlar.
Hem mağdur olup hem de biraz iş yapsalar razıyız. Yolsuzluk yapıp yine de kalıcı icraat yapmalarına razı hale gelindiği gibi. Siyasi ahlakın toplumdaki yansıması bu hale gelmiş.
Yazıyı bitirdim artan vaka sayısını düşünerek içimden ister misin şimdi adaylardan bazıları Allah korusun virüse yakalanıp yatağa düşsünler dedim.
Böyle bir durum vatana hizmet yolunda bundan büyük mağduriyet olur mu, yoksa kendini koruyamayan bizi nasıl koruyacak diye mi bakılır diye düşündüm.
Vallahi bu sorunun cevabında kararsız kaldım.
Uzayan seçim sürecinde öyle adaylar var ki prim yapacağına biraz inançları olsa etrafındakilerin de aklı ile riski göze alıp virüse yakalanmayı bile yapabilirler diye düşündürtür hale geldiler.
Hatta bir adım ileriye gidelim vaka artışına bakıp seçim ikinci kez ertelemeye gidilirse ne günahımız var diye tüm toplum olarak esas mağduriyeti biz yaşamış olmaz mıyız?
Bak bu mağduriyet doğru bir mağduriyet olur.
İki yıla yakın seçim sürecinden çıkamamak toplum için mağduriyet değilse nedir?