“Düşünmeye hayal etmekle başlayın
Hayalleriniz düşünceleriniz olur
Sözleriniz düşüncelerinizi temsil etsin
Çünkü sözleriniz davranışlarınız olur
Davranışlarınız sözleriniz ile tutarlı ve pozitif olsun
Çünkü davranışlarınız alışkanlıklarınız olur
Alışkanlıklarınız pozitif olsun
Çünkü alışkanlıklarınız değerleriniz olur
Değerleriniz pozitif olsun
Çünkü değerleriniz kaderiniz olur”
Gandi söylemiş bunları….
Bana da açıkçası ilham verdi.
Niye mi?
Kimisine göre dibe vurduk.
Daha da kötümser olanlarımıza göre de bunlar daha iyi günlerimiz.
Gandi’nin bir bildiği var deyip olumsuz beklentilere rağmen başarının resmini çizmeyi hayal edelim dedim.
Ezber bozan bir başlangıç yapıldığını görmek için ne yapmak gerekir diye düşündüm.
Başlangıç noktalarından biri olarak sorunlarımızın kökünde dünyanın neresinde olursa olsun herhangi bir kurumun sürdürülebilir olması için anlatılması ve içtenlikle sahiplenilmesi gereken temel sevk ve idare ile ilgili prensiplerin olduğu kanaatine vardım.
Uzun vadeli sürdürülebilirliği düşünüp ödünler vermeyi kabul etmemiz gerektiğini düşünerek toplumsal mutabakata hazır olmanın bilincinde yola çıkılmalı.
Bunu hazmetmeksizin, siyaset kurumunun toplumdan bağımsız olarak çözüm üretmesinin hayalcilik olacağının da bilincinde olmak lazım.
Kamuda çalışanlara “size fazla maaş ve hak veriyormuşuz” demek yerine kamu kaynaklarının kullanımında tutumlu, verimli ve etkili olmayı gündeme taşımakla işe başlamak lazım.
Kamu harcamalarıyla ilgili bu üç ana kavramın ne anlama geldiğini polemik yaratmak için değil topluma ayna tutmak için gündeme taşımak lazım.
Tutumluluğun, kamu kaynaklarının israfının önlenmesi, verimliliğin ise eldeki insan gücü ve diğer kaynakların daha azıyla daha fazla ürün/hizmet üretilmesini ve birim maliyetlerin düşürülmesi anlamına geldiği anlatılması lazım.
Bu üç kavram içerisinde belki de en önemlisinin ve zorunun kamuda etkinlik olduğunun altının çizilmesi lazım.
Etkin olmak elde edilen çıktıların vatandaşlar için gerçekten gerekli ve faydalı olmasını sağlamak gerektiği vurgulanmalı.
Gerçekten bir değer yaratmayan faaliyetlerin kaynakların boşa harcanması anlamına geleceğinin altının çizilmesi lazım.
Toplumu bu üç kavram etrafında eleştirmeye değil düşünmeye ve önerilerle katkı yapmaya davet ederek farklı bir başlangıç yapmayı denememiz lazım.
Fazla hayal kurmuş ve rüya görmüş olabilirim.
Şaka bir yana böyle bir yaklaşım ile başlangıç yapmak hükümetin elinde değil mi?
İddialaşma değil tüm siyasi partileri ve toplumu partiler üstü söylemler etrafında toplayan ve kucaklayan bir yaklaşım şart.
Bu da kuru kuruya olmamalı.
Başbakan yangın yerine dönen ekonomiyi fırsat bilip bu siyaset üstü kavramlar ve yaklaşım üzerine “ileride hangi parti ya da lider iktidarda olursa olsun” diyerek toplumsal bir mutabakat sağlanması için çağrı yapamaz mı?
Şimdi bunları düşünmez, söylemez, sorgulamazsak ve bu yaklaşımı talep etmezsek ne zaman söyleyeceğiz?
Tamam biliyoruz küçük ama inatçı, varlığı olup ağırlığı tüy misali olan ve kendince kurnaz olduğunu düşünen bireylerden oluşan bir toplumuz ama yolun da sonundayız be arkadaşlar.
Şimdi farklı başlangıç ve farklı yaklaşımları hayal etmezsek ne zaman hayal edip varoluş için seferberlik ilan edeceğiz.
(Bu yazı, ilk kez, 30 Ağustos 2020 yayınlandı)