1-7 Nisan Ulusal Kanser Haftası dolayısıyla TAK’a açıklamalarda bulunan Serakıncı, “Kanser, genetik yatkınlık, çevre faktörleri ve yaşam tarzının etkileri ile ortaya çıkan bir hastalıktır” dedi.
“Genetik hastalıklar kalıtsal olmak durumunda değildir” diyen Serakıncı, “bunlar yaşamın bir dönemimde genetik yapımızda olan veya gelişen değişiklikler ile gelişen hastalıklardır” şeklinde konuştu.
Serakıncı, kanserin dünyada ve KKTC’de ölüm nedenleri arasında ikinci sırada yer alması nedeniyle önemli bir toplum sağlığı sorunu olduğuna dikkat çekti.
Serakıncı, “Kanser önlenebilir mi? Kanserden korunmak olası mı?” sorularına “Günümüzde kanserin yüzde 30-50’si önlenebilir. Bu, kansere neden olan risk faktörlerinden kaçınma ve erken teşhis ile mümkündür. Birçok kanserin iyileşme olasılığı, erken tanı konmasına ve uygun şekilde tedavi edilmesine bağlı olarak yüksektir” yanıtını verdi.
Serakıncı sözlerine şöyle devam etti:
“Kanser oluşum sürecinde genetik kökene bir başka deyişle yatkınlığı değiştirme şansımız yok fakat çevre faktörlerin ve yaşam tarzımızla bir çeşit kontrol sağlayabiliriz. Doğduğumuz zaman genetik yapımızda kanser oluşumuna yol açabilcek ve/veya destekleyecek bir değişiklik ile doğduk mu bilmiyoruz. Doğmadıksa, çevre faktörleri ve yaşam tarzımızla kanserin gelişmesine katkı genetik+çevre = kanser % 100 gibi bir matemetikten de yola çıkarsak sadece çevre ve yaşam tarzının etkisi % 50 olur ki biz bunu kısmen kontrol edebiliriz. Eğer genetik kökenden gelen bir değişiklik varsa, değişikliğe bağlı olarak üzerine örneğin % 25 eklersek, riskimiz % 75’lere çıkar Kalıtsal kanserlerde ise bu oran % 98’lere çıkıyor. Bu nedenledir ki genetik yatkınlık ile kalıtsalı ayırıyorum”
“Sağlıksız beslenme alışkanlıkları, hareketsizlik, zararlı alışkanlıklar, stres” gibi kansere zemin hazırlayan bir çok neden bulunduğunu ifade eden Serakıncı, “kanser hastalığının bilinen nedenleri genetik ve çevresel faktörler olarak ikiye aydığımıza göre ve genetik faktörleri değiştirilemeyeceğimize göre kötü çevre koşullarından ve kötü yaşam tarzından uzak durarak korunabiliriz. Örnekleyecek olursak radyasyon, kansorejen maddelere maruz kalma, enfeksiyon ve çevre kirliliği gibi çevresel faktörler, beslenme alışkanlıkları, sigara, aşırı alkol tüketimi kontrol altına alınabilir” dedi.
DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN BELİRTİLER
Erken tanının önemine de dikkat çeken Prof. Dr. Nedime Serakıncı, “kanser ile ilgili vücudumuzu tanımak ve olası değişiklikleri takip ederek ilgili erken tanı yöntemleri için doktora gitmenin hayat kurtarabileceğine vurgu yaptı.
Serakıncı, kişilerin dikkat etmesi gereken değişiklikleri şöyle sıraladı:
-Memede genellikle ağrısız, zamanla büyüyen bir yumrunun (kitlenin) ele gelmesi, hissedilmesi
-Üç haftayı geçen nedeni açıklanamayan uzun süreli ses kısıklığı veya öksürük
-Yeni bir ben ortaya çıkması veya mevcut bir benimizde renk ve/veya şekil değişiklikleri olması
-Üç haftayı aşan iyileşmeyen bir yara olması
-Koltuk altı, boyun, kasık gibi bölgelerde cilt altında ele gelen yumru gelişmesi
-Bağırsak alışkanlıklarındaki değişiklikler (ishal, kabız olma)
-Zor veya ağrılı idrara çıkma
-Yemekten sonra hazımsızlık
-Yutmada zorluk
-Bilinen hiçbir neden olmadan kilo kaybı veya alımı
-Karın ağrısı
-Açıklanamayan gece terlemeleri
-Kanlı idrar, dışkıda kan görülmesi, düzensiz adet kanamaları, burun ve diş eti kanamaları
-Cilt altında kanama (toplu iğne başı kadar küçük kırmızı döküntüler, kolay ortaya çıkan morarmalar)
-İştahsızlık, zayıf veya çok yorgun hissetme
ERKEN TANI VE TARAMALARIN ÖNEMİ
“Bu belirtilerin görüldüğü herkes kanser demek değildir” uyarısında da bulunan Serakıncı, “Ancak birkaç haftadır süren belirtileriniz varsa, sorunların olabildiğince erken teşhis edilip tedavi edilebilmesi için bir doktora görünmek çok önemlidir” ifadelerini kullandı.
Serakıncı açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Kanserin, cerrahi ve/veya onkolojik tedavi yöntemleri ile tamamen tedavi edileceği evrede tespit edilmesi önem taşır. Bu evrede yakalanabilmesinde, başta belirttiğim gibi öncelikle vücudumuzu iyi tanıyarak olası değişiklileri zamanında fark etmek ve doktora başvurmak etkilidir. Ayrıca belli kanserler için taramalar yapılırken de şikâyeti olmayan kişilerde tarama sırasında erken evre tümörlerin tespiti olmasına erken tanı diyoruz.
“BESLENME ALIŞKANLIKLARI YÜZDE 30-75 ETKİLİ OLABİLİYOR”
“Beslenme alışkanlıklarının kanser hastalığının ortaya çıkmasında yüzde 30 ila 75 oranında etkili olabileceğine değinen Serakıncı, kanserden korunmak için kızartma, fast food, yanmış gıda tüketimini minimalize ederek bol bol sebze meyve tüketilmesi tavsiyesinde bulundu.
“Dünyada 2020-2021 kanser statistiklerine bakarsak her yıl yaklaşık 19 milyon yeni kanser vakası ve her yıl yaklaşık 10 milyon kansere bağlı can kaybı meydana gelmektedir” diyen Serakıncı,en sık görülen kanser türleriyle ilgili de şöyle konuştu:
“2020’de kadın meme kanseri, en sık görülen kanser türü oldu. Meme kanseri olarak akciğer kanserini geride bıraktı. Yapılan istatistiki tahminlere göre yılda 2,3 milyon yeni meme kanseri vakası var. İkinci sırada akciğer kanseri yer alıyor. Onu, kolorektal, prostat ve mide kanserleri takip ediyor. Kanserden ölüm sıralamasında akciğer kanseri, tahminen 1,8 milyon ölümle kansere bağlı can kaybının önde gelen nedeni olmaya devam ediyor. Can kaybı konusunda akciğer kanserini kolorektal, karaciğer, mide ve kadın meme kanseri takib ediyor. Dünya kanser istatistikleri verilerine göre 2040’ta 28,4 milyon vaka olması bekleniyor. Yani 2020’den % 47’lik bir artış beklenmektedir. Bu bilinçle yaşam tarzımız ve çevre faktörlerine dikkat ederek bu rakamları aşağı çekebiliriz.”
“SİGARA TAMAMEN YASAKLANSA KANSER VAKALARINDA YÜZDE 55-65 AZALMA OLUR”
“Kanser hastalığında sigara kullanımı ciddi risk artırıcı faktör olarak rol oynuyor” diyen Serakıncı, “örneğin akciğer kanserlerinin yüzde 97’sine sigaranın neden olduğunu belirlenmiştir. Yapılan istatistiklerde, bir ülkede sigaranın tamamen yasaklanmasının kanser vakalarında yaklaşık yüzde 55-65 azalma sağlayacağını destekler yönündedir.” Dedi.
KKTC’DE MEME VE PROSTAT KANSERLERİ YAYGIN
KKTC’de meme ve prostat kanserlerinin en yaygın kanser türleri olduğunu kaydeden Prof. Dr. Serakıncı, “Her yıl yaklaşık 350-400 yeni kanser vakası tespit edilmekte. Bazı kanser türleri var ki çok hızlı yayılabiliyor. Ancak gerek teknolojide gerekse tıp dünyasında baş döndürücü gelişme erken teşhiste çok büyük katkı sağlıyor. Erken tanı ve riskleri minumumda tutacak yaşam koşullarını sağlayarak kansersiz yaşam genetik faktörlerin yanı sıra bizim elimizde diyebiliriz” ifadelerini kullandı.
“RADYOTERAPİ VE KEMOTERAPİNİN ETKİNLİĞİNİ ARTIRACAK, YAN ETKİLEREİNİ AZALTACAK ÇALIŞMALAR YÜRÜTÜYOR”
Kanser tedavisindeki yeniliklerede değinen Serakıncı, kendisinin çalışmalarının da bu yönde olduğunu aktardı. Yaptığı çalışmalarda kök hücrelerin telomeraz geninin insanları kanserden koruma amacıyla erişkin dönemde programlı bir şekilde inaktive edildiğini gösterdiğini anlatan Serakıncı, kök hücrelerin kansere karşı tedavide silah olarak kullanılabileceğini deortaya koyduğunu belirtti. Kanser tanı ve prognozunda kullanılan hücre içi çok renkli moleküler boyama tekniklerinden bir kaçını ilk kez geliştirdiğini ifade eden Serakıncı, son olarak klasik kanser tedavisi olan radyoterapi ve kemoterapinin etkinliğini artıracak hem de yan etkilerini azaltacak doğal yağlar ve yeni biyo belirteçler bulma konusunda çalışmalar yürüttiğini kaydetti.
“KKTC’DE DAHA İYİ BİR NOKTAYA GELEBİLECEĞİMİZE İNANIYORUM”
KKTC de kanser tanı ve tedavisine yönelik imkanların her geçen gün arttığını söyleyen Prof. Dr. Serakıncı, her zaman daha iyisi için çalışmaların sürmesi gerektiğini de belirtti.
Serakıncı, “Bir hasta için en önemli şey hızlı tanı ve uygun tedeviye erişebilirliğidir. Altyapısı ve imkanları olan ülkeler mümkün olan en uygun tedaviyi vatandaşlarına sağlamaya çalışır ve sağlık sisteminin başarısı da bununla ölcülür. KKTC olarak bu yönde ilerlemeler kaydedilmekle beraber henüz tam olarak olmamız gereken noktaya ulaştık diyemeyiz. Bununla birlikte yaratılan farkındalıklar ve süreçler ile daha güçlü olacağımız kesindir” dedi.