Erkut Şahali’nin paylaşımı:
” Erhan Arıklı beyciğim,
Adımla beraber yazdın diye yazıyorum, yoksa niyetim polemik değil. Umarım senin de değildir de, memleket yanarken bize saç taratmazsın!
Mecliste, halkın huzurunda yaptığım konuşmaya, pazar pazar yanıt ihtiyacı duymuşsun. Keşke taşıdığın sıfatın sağladığı ayrıcalıktan istifadeyle, sözüm ağzımdan çıkar çıkmaz orada olsan da yanıtlasaydın. Ama böylesine de eyvallah.
En azından Wikipedia’ya bakıp da yazacak fırsatın oldu.
Demişsin ki; “Osmanlı Kıbrıs’ı satmadı, kiraya verdi” . Ben de onu dedim. Sonra da demişsin ki “Osmalı’nın kurtuluşu bu anlaşmaya bağlıydı” eyvallah. Ve yine diyorsun ki “kendi sınırlarını korumaya çalışan Türkiye Cumhuriyeti’nin Kıbrıs’a bakacak durumu mu vardı?”
Yani bize, Kıbrıs’ın bir tehdit karşısında “ilk gözden çıkarılacak şey” olduğunu söylüyorsun. Bu “satış” değil de nedir, var sen söyle.
Oysa ben, “BURASI BİZİM YURDUMUZDUR” diyorum. Birileri “kal” dedi diye kaldığımız ya da “git” derse terk edip gideceğimiz bir yer değildir diyorum. Anlamıyorsun değil mi?
Anlamazsın!
Çünkü anlarsan, bölemezsin, ötekileştiremezsin!
O kocaman bütünün içinde “hiçleşip”, kendini kaybetmelisin ki, siyaseten var olabilsin, öyle mi?
Yadırgamadım.
Bir de diyorsun ki, “Ada Türklüğü bu duruma isyan etmedi. Osmanlı’ya” bizi sattınız” diye sitem etmedi.
Etti Erhan beyciğim etti.
Hem de öyle bir etti ki!
Ama sen de diyorsun ya, Osmanlı “kendi derdine” öyle bir düşmüştü ki, ne duydu, ne de gördü.
Bir noktayı feci biçimde ıskalamışsın!
Osmanlı Kıbrıs’ı evet sattı ama KIBRISLI TÜRKLER’İ KİMSE SATIN ALAMADI!
Konuşmamda da söyledim, Kıbrıslı Türkler bu adada kendi kimliğiyle, kendi kültürü ve kendi diliyle, hak ve söz sahibidir. Kıbrıslı Türkler kendi diliyle, Türkiye’ye çok çağırdı, kendini görmesini sağlamak için Ankara yollarını çok aşındırdı. Sen de dedin ya, bu ancak “Türkiye Cumhuriyeti’nin Kıbrıs’a bakacak durumu” olunca mümkün oldu, ben de öyle demiştim. Yani Kıbrıslı Türkler, benim atalarım, yaklaşık 75 yıl boyunca, senin deyişinle “Kıbrıs’a bakacak durumu” olan kimsecikler ortada yokken, kendi kendini yoktan var etti, kimliğinden, kültüründen, dilinden milim sapmadan, evinin efendisi olmak için direndi, mücadele etti. Tanıdık geliyor mu bu sana?
Bilir misin? Sen öteki dünyanın ilmini yapıp bu dünyaya da hükmedeceğini sandığın gün kaybettin! Çuvallamaların, eline tutuşturulan her işi yüzüne gözüne bulaştırmaların hep bundan aslında.
Neyse, umarım nezaket gereği yazdığım bu cevabımı çekip sündürmezsin. Yazdığın yazının altında cereyan eden hakaretleri, tehditleri ve istismarı buraya da taşımazsın.
İzin vermem!
Biz iletişimcilerin çok sevdiği bir söz var:
“SÖZ GÖZE SÖYLENİR”.
Varsa bir diyeceğin, salıya beklerim, meclisteyim… “