Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Özel Kalem Müdürü, rüşvet toplamak iddiası ile soruşturuluyor. Soruşturma amacıyla tutuklanması istemiyle mahkemeye çıkarılan zanlı huzurunda verilen şahadetlerden ortada ciddi bir rüşvet ve hatta yolsuzluk olayı olduğu anlaşıyor.
Yolsuzluğa bilerek vurgu yapıyorum… Normal koşullarda da rüşvet vermeden iş yapamaz olduk. Bu nedenle rüşvet ile yolsuzluk her zaman ilişkili olmayabilir ama bu olayda öyle olmadığı izlenimi var. 40 asgari ücret tutarındaki ceza bir asgari ücrete indiriliyorsa bunu sadece rüşvet ile sağlayamazsınız. Ceza kesme ve indirme konusunda yetkili olan birilerin karar vermesi, imza atması, karar metni veya tutanak hazırlaması da gerekir. Bunları kimin yaptığını bulmak bana rüşvet olayını tespit etmekten de kolay görünüyor.
400 işçiye izin verme karşılığında 50 bin sterlin gibi bir meblağ ödeniyorsa, ödeyeni, neden ödediğini, bu izni verenlerin bu rüşvetten pay alıp almadığını saptamak da zor olmasa gerekir.
Bu durumda olay neden tek bir kişi etrafında dönüyor veya döndürülüyor?
Rüşvet aldığı iddiası ile soruşturulan kişi, görevden atandığı şekilde alındı. Üçlü kararnamede ilgili bakan olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sadık Gardiyanoğlu, Başbakan Ünal Üstel ve Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın imzaları var. Özellikle özel kalem müdürlerinin bakanların inisiyatifi ile atandığını biliyoruz. Muhalefet partileri, üçlü kararnamede imzası olanların sorumluluğuna dikkat çektikleri halde, rüşvete konu olan işlemleri yapan diğer kamu görevlilerinin durumunu ve özel kalem müdürünün her durumda ilk amiri olan ilgili bakanın tutumunu sorgulamakta çekinceli davranıyorlar galiba… Neden böyle olduğunu çok merak ediyorum!
Normal ülkelerden söz etmeyeceğim… Oralarda böyle bir skandal, bir kişinin üç günde bir mahkemeye çıkarılarak tutukluluğunun uzatılması ile sınırlı kalmazdı. İlgili olabilecek herkes sıraya dizilir, haklarında soruşturma yapılırken basın-yayın organları da olan-bitenin peşine düşerdi.
Oraları geçtim ama Kuzey Kıbrıs’ta ilaç yolsuzluğu denen olayda yüzlerce kişinin karakollarda sorgulandığını, kelepçelenip mahkemeye çıkarıldığını es geçemeyeceğim. Bir yanda onlar, diğer yanda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’ndaki izin süreçlerinde yaşanan rüşvet ve yolsuzluk olayının tek bir kişinin sırtına yıkılması var. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu!
Neyse! Olayın geldiği bu aşamada muhalefetten ve basından beklentimiz hem bu rüşvet olayının perde gerisini aydınlatmaya çalışmaları, sistemin nasıl çalıştığını öğrenerek kamuoyunu bilgilendirmeleri; hem de bu soruşturmanın neden bu kadar “kısır kaldığının” peşine düşmeleridir.
Yıllardan beri devam eden yabancı işçi getirme süreçlerine rüşvet bulaştırmanın Oğuz Köse’nin göreve gelir gelmez keşfettiği bir olay olduğuna bir türlü inanasım gelmiyor. Soruşturmanın neden “kısır kaldığının” yanıtını aramaya çıkarsak daha büyük bir rüşvet çarkının içine düşmüş olacağız sanırım.
İşte o zaman KKTC bürokrasisinin çürümüşlüğü daha net olarak görülmüş de olacaktır.