Rum tarafı, Kıbrıs Türk ekonomisine saldırmaya devam ediyor. Emlak sektörüne yatırım yapan yabancıları tutuklamak olağan hale geldi. 3-5 milyon sterlinlik yatırım yapan yabancılar tutuklanırken bundan çok daha büyük riskler alan Kıbrıslı Türk yatırımcılar tehdit edilmiş oluyor.
Hukukçular çeşitli şekillerde açıkladılar. Taşınmaz Mal Komisyonu ile ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları geçerliliğini koruduğu sürece bu saldırılar hukuki değildir. İnsani olmadıkları da kesin! Bu saldırılar, Kuzey’deki malını terk etmiş olan ve şimdi karşımıza “şikayetçi” diye çıkarılan Kıbrıslı Rumlara da hiçbir çıkar sağlamayacak. Yatırımcılar tutuklandı diye ne yatırımlar duracak ne de şikayetçiler gelerek mallarını kullanabilecek. Amaç, üzüm yemek değildir; bağcıyı dövmektir. Bu, çok açık!
Kıbrıs Rum Hükümeti, son günlerde yeni bir saldırı daha başlattı. Güney Kıbrıs’ta konaklayan turistlerin günü birlik turlarla Kuzey Kıbrıs’a geçmesini engellemeye çalışıyor. Güney’de konaklattıkları müşterilerini Kuzey’de geziye gönderen belli başlı tur operatörlerine turist getirdikleri için verdiği teşvikleri keseceğini duyurdu. Gerçekte Avrupa Birliği, üye ülkelere turist gönderen şirketlere teşvik verilmesini yasaklamıştır ama Rum tarafı gerek oteller gerekse havaalanları üzerinden bu teşviki sağlamanın yollarını icat etti. Şimdi bunu Kıbrıs Türk ekonomisine karşı bir silah olarak kullanmayı deneyecek.
Avrupa’nın önde gelen tur operatörlerinden TUI, yerel ortaklarına gönderdiği e-posta ile durumu açıkça duyurmuş ve yeni sezonda Kuzey Kıbrıs’a tur düzenlemeyeceğini, bu işten geçinenler varsa kendilerine başka iş bulmalarını istemiştir. Bu durum, Kuzey Kıbrıs’taki pek çok insanı ve işletmeyi de yakından etkileyecektir. Özellikle restoran ve müzeler, ciddi gelir kaybına uğrayacaktır.
İlk bakışta söyleyebileceğim, her iki durumun da Avrupa Birliği nezdinde ciddi şekilde şikayet konusu yapılması gerektiğidir. Taşınmaz Mal Komisyonu (TMK) bir AB kurumu değildir belki ama bu oluşum zarar görürse AB’nin Kıbrıs’taki pozisyonu sarsılacak ve Türkiye ile ilişkileri de berhava olacaktır. AİHM, Rumlara yeni bir yol açarak Kıbrıs’taki mülkiyet sorununun çatışmaya neden olmadan ve zamana yayılarak çözülmesini sağlamıştır. Bunun bir üyesi tarafından bozulmasını hoş karşılamaması gerekir. Bu yol tıkanırsa kriz yaşanacağı kesindir. Gündeme getirmek ise bize düşmektedir.
Avrupa ülkelerinden Kıbrıs’a gelen turistlerin Kuzey’e geçişinin engellenmesi ise hiçbir şekilde hoş görülebilecek bir durum değildir. Rum tarafı “Biz geçmelerine engel olmuyoruz; teşvik vermekten vazgeçiyoruz” diyerek durumu kurtarmaya çalışacaktır diye öngörüyorum ama iş o kadar basit değil! Güney Kıbrıs’ta 7 veya 14 gece konaklayacak diye teşvik edilen turistlere bir veya iki gün de Kuzey’e geçtikleri için “ayrım” yapılması kabul edilebilir olacak mı?
Bu kabul edilemez saldırılar durdurulamazsa arkasının gelme olasılığına da dikkati çekmek gerekiyor. Kıbrıslı Rumlar Kuzey’e gelerek alış-veriş yapsın istiyoruz ama Rum tarafının bundan rahatsız olduğunu da biliyoruz. Bu konuda da sert önlemler almaları beklenmelidir.
Yurtdışındaki turizm faaliyetlerimiz ne zaman canlansa, Rum diplomatlar harekete geçiyorlar zaten… Bunu hatırlatmaya bile gerek yok! Bir zamanlar, Larnaka veya Baf havaalanlarını kullanan yabancıların Kuzey’e geçmesine engel olmaya çalışmışlardı; bunu da yeniden gündeme getirmelerini beklemek gerekiyor.
“Kıbrıs Türk ekonomisi yok olursa Kıbrıslı Türkler bizim istediğimiz çözüme razı olurlar” anlayışı Güney Kıbrıs’a hakim olabilir ama bizim bu anlayışı fiilen etkisiz hale getirme sorumluluğumuz ve görevimiz vardır. Çözüm isteyenimiz de istemeyenimiz de; Rumlar ile ilişkilerin gelişmesini bekleyenler de beklemeyenler de bu konuda hemfikir olacaktır sanırım.
Belki biraz da iş yaparlar… Rumlara sövmek ise işten sayılmayacaktır!
Bu durum Turizmimizi fena halde etkileyecek onun Telafisi İstanbul Ercan arası Shuttle Service ile kazanilir