Evrensel Gazetesi’nde yayınlanan röportajda Sözen, bölgedeki itilafların tarihsel arka planına değinirken, Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’in de ABD ve Rusya’nın çekişme bölgesi haline geldiğine dikkat çekti ve ABD’nin Kıbrıs Cumhuriyeti’ne “Tarafını belirle” mesajı verdiğine değindi.
Sözen, “Buradaki en büyük sıkıntı, tarafların bir diyalog içerisinde olmamasıdır” dedi. Sözen, bu nedenle konunun bir “egemenlik” sorununa dönüştürüldüğüne vurgu yaptı.
“MISIR’IN BULDUĞU ZOHR YATAĞI DENGELERİ DEĞİŞTİRDİ”
Doğu Akdeniz’de doğal gaz kaynaklarının keşfiyle birlikte nasıl bir uluslararası konjonktür ortaya çıktı? Bölge ülkeleri ve bölge dışından ülkeler bu meseleye nasıl müdahil oldu?
Doğu Akdeniz bölgesinde son 10-15 yıl içerisinde doğal gaz kaynakları keşfedilmeye başlandı. İsrail keşfetti, Mısır keşfetti, ardından Kıbrıs Rum tarafı keşfetti.
“2015 yılında Mısır’ın bulduğu Zohr isimli doğal gaz kaynağı bu bölgenin en büyüğü. Bunun büyüklüğünü anlatmak babında söylüyorum; daha önce Mısır doğal gaza ihtiyaç duyan, dışarıdan ithal eden bir ülkeydi. Bu kaynaktan sonra ilk başta kendi kendine yeterli oldu ve 2019 yılında bu gazı dışarıya da satmaya, ihraç etmeye başladı. “
Bu doğalgazın keşfi önemlidir. Çünkü bu bölgenin etrafına, özellikle de batısına gittiğiniz zaman Avrupa’yı bulursunuz. Avrupa, doğalgaza ihtiyacı olan bir bölge ve şu anda ucuz olduğu için Rus gazına ihtiyaç duyuyor. Avrupa ülkelerinin dış alımlarını çeşitlendirmek ve Rusya’ya olan bağımlılıklarını azaltmak için diğer pazarlar çok önemli. Bu olgu da Doğu Akdeniz’deki doğalgazı önemli hale getiriyor. Bu doğalgazın keşfinden sonra, bölge ülkeleri pozisyon almaya başlıyor.
“KIBRIS’TA RUS-ABD ÇEKİŞMESİ YAŞANIYOR”
Bunun dışında tabi ki diğer jeopolitik gelişmeler de var; bu bölgeyi ve çevredeki bölgeleri özellikle de Ortadoğu’yu ilgilendiren… Obama döneminde Amerika Birleşik Devletleri’nin Ortadoğu’dan yavaş yavaş çekildiğini, varlığını giderek azalttığını görüyoruz. Bu bir boşluk yaratmıştı. Bu boşluğu da son yıllarda yine eskiden de süper güç olan Rusya doldurmaya başladı. Ve Amerika ile Rusya arasında yeni bir çekişme başladı bu bölgede. Son birkaç yılda, bunu farkına varan ABD, -derin devleti de diyebilirsiniz-, özellikle de ABD güvenlik sektörü tekrar buraya girmeye çalışıyor.
Kıbrıs da aslında Rus-Amerikan çekişmesinin seyrettiği bir bölgedir diye düşünüyorum. Son dönemde Amerikalıların Kıbrıs’a olan ilgisi görünür bir şekilde arttı. Örneğin ABD uzun yıllardır Kıbrıs Rum kesimine silah satmıyordu. ABD kongresinin yeni bir yasa tasarısında bakıyorsunuz Kıbrıs Rum kesimi için silah ambargosu kalkıyor.
Yine Kıbrıs Rum kesimine ve Yunanistan’a sembolik de olsa 2 milyon civarında da askeri eğitim yardımı verilmesi var.
“ABD KIBRIS’A ‘TARAFINI BELİRLE’ DİYOR”
Fakat bunun bir şartı var; Rus gemilerinin Kıbrıs’a gelip orada ikmal yapmalarını engelleyecekler. Yani burada ABD, Rum kesimine diyor ki; sen artık tarafını belirle. Onlarca yıldır Kıbrıs Rum tarafının izlediği politika daha çok denge politikasıydı. Özellikle büyük güçlerle alakalı konularda. Yani hem ABD’ye hem de Rusya’ya yakındılar. Soğuk savaş sonrası çok ciddi miktarda kirli Rus parası Kıbrıs’ın güneyinde off shore bankalarda temizleniyordu. Tabi bu Avrupa Birliği’ne girdikten sonra giderek azalmıştır ama Rumların, Ruslarla çok derin ilişkileri vardı. Şimdi ABD, Rumları bu ilişkileri koparmaları için etkilemeye başladı. Yani ABD tarafından, “Artık tarafınızı belli etmeniz gerekiyor, daha çok Batı’nın ve ABD’nin yanında olmalısınız” deniliyor. Mevcut Kıbrıs Rum yönetimi de bu yönde adımlar atıyor. Özellikle Doğu Akdeniz’e baktığınız zaman ABD’nin doğal müttefiki İsrail’le olan ikili anlaşmalar, müsteşar düzeyinde ABD diplomatlarının, ayrıca Dışişleri Bakanı Pompeo’nun gelip bu görüşmelerde, yani İsrail ile Rum kesimi arasındaki görüşmelerde gözlemci olması bunu gösteriyor. Bunun için hem keşfedilen doğal kaynaklar, hem de daha farklı bir şekilde Amerika ile Rusya arasındaki rekabet, bu değişen jeopolitikleri etkileyen unsurlardır diye düşünüyorum.
KIBRIS’LA TÜRKİYE ARASINDAKİ İTİLAF NASIL ORTAYA ÇIKTI?
Konunun uzlaşma yerine giderek artan bir gerilime neden olmasını hangi ekonomik ve siyasi faktörler etkili oldu?
2000’li yılların başından itibaren Kıbrıs Rum tarafı ile bölgedeki bazı ülkeler -bunlar da İsrail, Mısır ve Lübnan’dır- ikili şekilde münhasır ekonomik bölgelerini sınırlandırmış, belirlemiş, anlaşmışlardır.
Fakat Kıbrıs Rum kesiminin tek taraflı ilan ettiği bu münhasır bölgeye Türkiye’nin itirazı var. Türkiye diyor ki; ‘Benim kıta sahanlığımın ihlali söz konusu, o yüzden de ben Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanımadığım için de onun tek taraflı ilan ettiği münhasır ekonomik bölgeyi de tanımıyorum’.
O yüzden bugün Türkiye ile Kıbrıs Rum tarafı arasındaki bölge itilaflı bir bölgedir. Kıbrıslı Rumlar tek taraflı olarak bu bölgede kazı yapmak için uluslararası şirketlere lisans vermiştir.
Bu şirketler bu kazıları yaparken Türkiye de bunu engellemeye çalışıyor. İddiası da ‘Benim kıta sahanlığımla çakışan bölgelerdir, o yüzden de sizin bu bölgelerde kazı yapmanıza izin vermiyorum’.
Bunun da ötesinde son aylarda Türkiye siyasetini değiştirerek ‘Biz de buralarda sondaj ve araştırmalar yapacağız’ demeye başladı.
Yavuz ve Fatih gemilerini gönderdi bölgeye. Bu da ister istemez gerginliği çoğaltıyor.
Buradaki en büyük sıkıntı; tarafların bir diyalog içerisinde olmamasıdır. İki tarafın da tezi ‘Burası benim egemenliğimdir, sen egemenliğimi ihlal edemezsin’. Bundan dolayı bu gerginliği yaşıyoruz. Oysa bir formülle ilgili taraflar masaya oturup bu konuyu diyalog içerisinde, diplomasi yoluyla çözmeye çalışsalar tahmin ediyorum, bu konuyu çözebilecekler. Ama maalesef bugün, finansal, ekonomik problemlerinden öte egemenlik konusu gündemde.
“YAPILMASI GEREKEN DİPLOMASİYLE ÇÖZMEK”
Gelinen noktada, bu gerilimin nasıl sonuçlanacağına dair ne tür senaryolar gündeme gelebilir?
Ben belki fazla iyimserim. Yani aklıselimin son kertede baskın olacağını ve bir çatışmaya doğru gitmeyeceğini düşünüyorum ve umuyorum açıkçası. Ancak şu uyarıyı da yapıyorum her zaman; her zaman aklıselim işlemez. Çok ufak bir kaza, çok ufak bir kıvılcım hiç istenmeyen sonuçlara neden olabilir.
O yüzden bu kadar farklı ülkenin askerlerinin bulunduğu bir ortamda bir hata, bir kaza riski her zaman vardır. Bunu tamamen sıfırlayamayız. Burada yapılması gereken diplomasi yoluyla çözmektir.
Ama ben kısa vadede böyle bir şey görmüyorum. Yani bir müddet daha, en azından yetkili ağızların yapacağı açıklamalar konuyu üst perdede tırmandırılmış durumda devam ettireceklerdir.
“AKP’NİN KIBRIS POLİTİKASI DEĞİL ORTADOĞU POLİTİKASI SORUN YARATIYOR”
AKP Hükümetinin bu konuda izlediği dış politika eleştiriliyor. Hükümetin bu konuda attığı hangi yanlış adımlardan söz edilebilir ve yürütülmesi gereken politikanın nasıl olduğunu düşünüyorsunuz?
Yani Kıbrıs özelinde çok büyük bir yanlış görmüyorum Türk tarafının. AKP hükümeti Kıbrıs’ta bir çözümün ya destekçisi olmuştur ya da bugüne kadar köstekçisi olmamıştır. Ve son İsviçre Crans Montana’da, 2017’de yapılan ve Türkiye ile 2 garantör ülke olan Yunanistan ve İngiltere’nin de dahil olduğu ve sonrasında çöken müzakerelerde Türk tarafı oldukça yapıcı davranmıştır. Yani bu müzakerelerin çöküşü büyük oranda Kıbrıs Rum Lideri Nikos Anastasiadis yüzünden olmuştur. Ancak tabi Türkiye’nin başka konularda izlediği dış politikadan dolayı pozisyonunda, daha doğrusu dünya politikasındaki konumunda bir değişiklik var. Yani bugün Türkiye Cumhuriyeti NATO’nun bir müttefiki ama aynı Rusya ile stratejik bir iş birliği içerisinde. Rusya’dan çok önemli S-400 savunma sistemi satın alıyor. Bundan dolayı ABD ve NATO ülkeleriyle çok ciddi bir uyuşmazlığa düşüyor.
Bunun dışında Ortadoğu’daki birçok problem konusunda Türkiye’nin izlediği politikalarda, ABD ve NATO üyesi ülkelerinin izlediği politikalarda da çok ciddi sıkıntılar var.
Suriye konusunda, Suriye’de yaşayan Kürtler konusunda vs. çok farklı ve birbiriyle uyuşmayan politikaları var. Bunun dışında Türkiye’nin -özellikle Doğu Akdeniz bağlamında ve yine Ortadoğu bağlamında söylüyorum- Mısır ve İsrail’le olan ilişkilerinin durumu çok önemli. Batı’nın da Türkiye’ye karşı aldığı tavırlar biraz da bunlarla şekilleniyor. Örneğin Türkiye, İsrail ve Mısır’la ilişkilerini normalleştirmiş olabilseydi bugün Türkiye Doğu Akdeniz’de çok daha görünür, çok daha etkili aktör olabilecekti. Ama az önce saydığım sebeplerde Doğu Akdeniz’de önemli bir aktör olmaması için elinden geleni yapıyor. Ve Türkiye yerine Mısır’ı ön plana çıkarıyor. İsrail, Mısır’la çok stratejik bir ilişki içerisinde. Mısır’ın bölgedeki enerji merkezi olması için elinden geleni yapıyor.
“HEM KIBRIS HEM DOĞU AKDENİZ BİRLİKTE MÜZAKERE EDİLMELİ”
Bu gaz geriliminin, son yıllarda yeniden çeşitli müzakerelerin gündeme geldiği ancak gerçek bir ilerleme sağlanmamış görünen Kıbrıs meselesine olumlu/olumsuz etkisi nasıl olacaktır?
2017 Temmuz’undan beri müzakereler devam etmiyor, kesilmiş durumda. Bu durum da bunu çok olumsuz etkiliyor. Kıbrıs meselesinin çözülmesi çok önemli ama tek başına yeterli değil.
Bir mucize olur da Kıbrıs meselesi çözülür ve ortak federal bir devlet kurulursa Kıbrıs’ta, yine de bu, Doğu Akdeniz’deki sıkıntıyı tek başına çözmez. Ama önemli bir pozitif tetikleme olur.
Kıbrıs meselesini siz çözerseniz ondan sonra yapılması gereken veya o konuyu çözerken paralel bir müzakere şeklinde Türkiye ile ortak Kıbrıs devleti oturup aralarındaki münhasır ekonomik bölge konusunda bir anlaşmaya varırlar ve kendi bölgelerinin sınırlarını çizerler. İşte o zaman bütün meseleler çözülür.
Yani yapılması gereken bir yandan çok anlamlı olan Kıbrıs müzakerelerini yeniden başlatmak, öte yandan paralel bir süreçte de Kıbrıs Rum kesimiyle münhasır ekonomik bölgeye ilişkin anlaşma yapmaktır.