Salgın krizi başladığı zaman, her kafadan bir ses çıkıyor; doktorların her biri başka bir telden çalıyordu.
Bu işi yürütmesi gereken Sağlık Bakanlığı’nın başında çoğumuzun yakından tanımadığı Dr. Ali Pilli vardı. Pilli’nin derdini anlatmakta yetersiz kaldığını gördükçe ne yapılması gerektiğini de bilmediğisonucuna varıyor; alabildiğine telaşlanıyorduk. Bakan’ın güven vermeyen tavırları belli ki bazı kişilerin de iştahını kabartmış; bu durumdan faydalanabileceklerini düşünmelerine neden olmuştu. Farklı öneriler, görevi devralma girişimlerietrafta uçuştu, durdu.
Hepimiz bu sürece tanık veya ortak olduk.
ŞİMDİKİ DURUM
Şimdiki durum öyle değil ama…
Salı günü, Meclis genel Kurulu’nda yapılan konuşmalarda Pilli açıkça övülüp takdir edilmiş olmasa bile Sağlık Bakanlığı’nın aldığı atıflarile gururlanmış olmalıdır.
Sosyal medyadaki hava da öyle… İki hafta öncesine kadar Dr. Pilli’nin bırakıp gitmesi talepleri önplanda iken artık başarıları konuşuluyor.
Bakan Pilli’nin algısındaki bu değişim,somut gerçeklikten veya “gerçeklik algısından” kaynaklanıyor: KKTC halkı Covid-19 krizinin bizi teğet geçtiğine iyice inandı. Bu başarı, Sağlık Bakanı Pilli’nin yaptıklarını sunma çabalarının etkisizliğini ortadan kaldırmış oldu.
Çoğu zaman PR da denilen halkla ilişkilerin algıyı bütünüyle değiştirebileceğinden söz edilir. Demek ki öyle değilmiş… Sonuç odaklı olmak ve başarıyı yakalamanın önemi böylece kendi deneyimimizle ortaya çıkmış oldu.
TÜRKİYE’NİN YARDIMLARI
Salgın krizi sırasında, halkla ilişkiler (PR) etkinliklerinin başarıyı örtemediği gibi, başarısızlığı veya daha başka bazı çirkinlikleri gizleyemediğine de tanıklık ediyoruz.
Türkiye Hükümeti, salgın nedeniyle, özellikle Batılı ülkelere çeşitli yardımlar yaptı. Maske ve koruyucu ekipman yardımlarını alan ülkeler Türkiye’ye teşekkür etseler bile bu yardımların Türkiye’nin bu ülke kamuoylarındaki imajına yeterince katkıda bulunmadığınıgözlemleyebiliyoruz.
Bunun başlıca iki nedeni var: Birincisi, bu ekipmanlara Türkiye’de yeterince ulaşılamaması… Buna göre Türkiye, yapmaması gereken bir yardımı yaparak kendi insanlarını tehlikeye atmış oluyor. İkincisi, Türkiye’nin bu yardımları, bozuk olan imajını düzeltmek için yaptığının net bir şekilde görülebilmesi ve bir “rüşvet” gibi algılanması.
Gerçeklerin, halkla ilişkiler faaliyetlerine göre daha güçlü bir şekilde algılandığı bu örneklerde de görülmüş oldu.
SİYASAL İLETİŞİM
Bir hayali satma çabası olarak da değerlendirebileceğimiz faaliyetler, özellikle kriz zamanlarında gerçeklerin duvarına çarpıp parçalanıyorolsa da, bu süreçten alınan dersler, halkla ilişkiler veya siyasi iletişim faaliyetlerinin önemini azaltmıyor; bu faaliyetlerin de mutlaka gerçek bazı temelleri olması gerektiğinigösteriyor.
Kötü bir ürün, iyi bir pazarlamacının elinde belli oranlarda bir satış başarısına ulaşabilir ama kullanıcı deneyimlerinden sonra “ne mal olduğu”anlaşılır. Yanıltıldığını hisseden kullanıcı, o ürüne bir kez daha el uzatır mı?
Bir yere kadar… Halkla ilişkilercilerin veya siyaset pazarlamacılarının hayatımızda önemli bir yeri vardır tabii; ama bir yere kadar!
Onların önemi, enikonu işe yarar ürünlerin yarışı sırasında kendini göstermektedir. Aralarında önemli farklar olmayan ürünlerden hangisine yöneleceğimizi,onların çabaları tayin edecektir; o kadar!Yaşadığımız bu salgın süreci, pek çok şey gibi, iletişim ama özellikle de siyasal iletişim konusunda da öğretici olmaktadır.