Türkiye’de bir zam furyası yaşanıyor. Türkiye Cumhuriyeti, “döviz rezervi biriktirmeye” karar vermiş… Bir aydan beridir, piyasanın ihtiyacı olan dövizler Merkez Bankası yerine bankalardan ve/veya döviz tüccarlarından temin ediliyor. “Kur baskılanmıyor” yani; piyasa mekanizması çalışıyor! Yükselen kurlar, fiyatları da yükseltiyor.
Bu kadarla kalmıyor ama… Türkiye’deki iktidar, -ki siz onu Recep Tayyip Erdoğan diye de okuyabilirsiniz- 2021 yılı Kasım ayından beri dağıttığı paralar ile seçim dönemindeki vaatlerinin karşılığını, halktan tahsil etmeye başladı.
Başka yolu da yoktu zaten! Milyonlarca insan çalışabilecek yaşta emekli olacak ve maaş alacaksa, bunu Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının ödemesi gerekiyor. Ne iş yaptığı belli olmayan milyonlarca memurun maaşı yükselecekse bunu da TC yurttaşlarından başkası ödeyecek değildir.
Bu kaynağı Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarından toplayabilmek için önce KDV oranları yükseltildi. Sonra özel tüketim vergileri artırıldı. “Bir ödediniz ama bir daha ödeyeceksiniz” denildi ve motorlu araç vergileri bir yıl için de olsa çiftelendi.
Duyar gibi oluyorum, kimileri, “akaryakıta da zam geldi” diyor. Hayır, akaryakıta zam gelmedi; vergi geldi! Akaryakıt vergileri 5 TL daha artırıldı. Doğal gaz vergisi de arttı. Hazır olun, enerji fiyatlarının artışı ile birlikte iğneden ipliğe her şey biraz daha pahalılaşacak. Asıl zamlar bundan sonra yaşanacak.
Türkiye’deki iktidar sahibi, Türk halkına, 2021 yılı Kasım ayından itibaren kurguladığı gelişmeleri yaşatıyor. Enflasyonla yarattığı parayı partizanca kullandı ve seçimi kazandı. Bu arada enflasyon patladı, yurttaşlar fakirleşti. Fakirleşen yurttaşlarının oyunu alabilmek için para basıp dağıttı. Şimdi sıra etrafı toplamaya geldi. Enflasyonu tek haneli rakamlara düşürecekmiş. Düşürebilir tabii… Türk halkı üç-beş yıl yarı-aç, yarı-tok yaşayabilirse enflasyon mutlaka düşer.
Tabii bir de “muhalefet” var! Kendileri Erdoğan’dan daha fazla ve daha büyük vaatler verdikleri halde bugün vergi artışlarını eleştiriyorlar. Kendileri vaatlerini nasıl tutabileceklerini açıklamıyorlar üstelik.
İşte Türkiye budur: Siyaset, kamu kaynaklarını yağmalama; aslan payını kendine ayırdıktan sonra kırıntıları yandaşlara dağıtma operasyonu olarak görülüyor. Bunun acısı da sonuçta yine bu yağmalamadan medet uman dar gelirlilerden çıkıyor ama… Çalışmadan zenginleşme veya kahvehanede oturarak hayat geçirme projelerinin sonu zaten başka bir şey olamaz!
Bu arada bu işten Kıbrıslı Türklere de bir pay düşecek ama… Türkiye’de azgınlaşan pahalılığın ve şahlanan kurların bize de yansımaları olacaktır. Türkiye’den yaptığımız ithalat pahalılaşacak, turizm ve yüksek öğretim sektörleri gelir kaybedecektir. Kazançlar azalacak, esnaf dükkan kapatacaktır.
Hep almak olmaz ki!
Biz de Erdoğan’ın seçim kazanmak için kurguladığı oyunun bedeli için kendimize düşen ödemeyi yapacağız elbette!