Koalisyon hükümetinin UBP kanadında bakan değişiklikleri oldu; bu arada üst kademe bürokratları da değişti. Belki daha değişecek olanlar da vardır.
Kıbrıs Türk Elektrik Kurumu ciddi sorunlarla boğuşuyor. Sadece maddi sorunları değil, Kıb-Tek’in elektrik sorunlarına çözüm üretememe sorunu da vardır. Ne yapması gerektiğini bilmeyen insanlar tarafından yönetiliyor. Yatırım yapmaya niyetli bir bakanları olsa nereye ve nasıl yatırım yapılmasını isteyecek bir kadroları yoktur.
Hem kamu kadrolarına hem de Kıb-Tek’e yeni istihdamlar yapılıyor. Ne için, hangi görevi yerine getirmek için yapıldığı belli olmayan istihdamlar…
Daha bu istihdamlar yapılmadan, kimlerin müdür olacağı, kimlerin Kıb-Tek’e alınacağı konuşuluyordu. Şimdiki bakanlardan birinin, bakan olması halinde kimi müdür olarak atayacağı biliyordu. Bakanımız, bakan olarak atanabilmesi söz konusu ailenin desteğini almaya çalışıyordu. Desteği aldı; bakan olarak atandı ve ailenin genç evladı da müdür oldu.
Gör beni, göreyim seni! Liyakat veya işe göre eleman alma hikaye… Bizim düzenimiz işte budur: “Gör beni, göreyim seni!”
Kıb-Tek, bir kamu kuruluşu olarak kolaylıkla istihdam yapılabilecek alanların başında gelmektedir. Güvenilir bilgilere göre partiler yapılacak istihdamdan paylarına düşeni koalisyona katılmaları oranında almışlar ve partililerine dağıtmışlardır. Bu kişilerin kurumda yapacakları veya yapar gibi görünecekleri işler ne olursa olsun bunun Kıbrıs Türk halkının yaşadığı elektrik sorununun çözümüne zerre kadar katkısı olmayacaktır. Yeni atanan bakanların yanına sığınarak yüksek maaşlı bir dönem geçirmek isteyen “genç partililerin” veya emeklilik yaşına yaklaşan “kıdemlilerin” kamu yönetimini iyileştirme potansiyelinden de kimse söz etmiyor zaten. Ortada olan tek iddia, arkadaşlarının veya yakınlarının bürokrasideki işlerini takip ederek parti içinde güçlenmek ve partiyi kendi çevresinde güçlendirmektir.
Bu arada bir kadın hukukçumuz, hastanelerde yaşanan hastabakıcı rezaletine dikkat çeken zehir zemberek bir mesaj yayınladı. Meral Birinci Sonan, bir devlet kurumu olan hastanelerdeki çeteleşmeye dikkat çekti. Bu kurumlara yönetici olarak atananlar yüksek ücretler karşılığı, kayıt dışı olarak ve ehil olmayan insanlar tarafından verilen hasta bakım hizmetlerinden haberleri yokmuş gibi davranıyorlar. Muhtemelen sabah odalarına yerleşip yakınlarının veya partililerin işlerini takip ediyor, ilk fırsatta kendi işlerine dönüyorlar. Bu arada hayat kendi kanallarında akıp gidiyor; istihdamlar devam edebiliyor.
Kıb-Tek’e işe girmek için sıra bekleyen veya üst kademeye atanıp rahat bir emeklilik geçirmenin hayalini kurallar hastanelere doluşup hasta bakıcılık yapacak değillerdi tabii… Kimsenin herhangi bir sorunu çözmek gibi bir niyeti ve hedefi olmadığını belirledikten sonra “gör beni, göreyim seni düzeninin” hastanelerdeki bakım sorununu çözmesini mi bekliyoruz yani?
Biliyoruz ki bu “gör beni, göreyim seni” prensibi bütün kamusal işler için geçerlidir. Bu prensibin geçerli olması demek, kamusal işlerin bir yağmaya dönüşmesi demektir. İstihdamdan kiralamaya; özel yasal düzenlemelerden ayrıcalıklı uygulamalara kadar bütün “uygunsuz” şeyler, bu prensip hayata geçirilerek yapılıyor. Birilerini görmek zorundasın ki onlar da seni görsünler!
Bir tünele girmişseniz sonuna kadar gitmek zorundasınız. Bu prensiple atanmış bir kamu görevlisi iseniz başka atamalarda aynı prensibin kullanılmasına karşı çıkamazsınız. Bir siyasi partinin üyesi olarak “güçlü abilerinizden” bir yakınınız için “atama” talep etmişseniz başkalarının taleplerine ve bu taleplerin de karşılanmasına itiraz edemezsiniz. Kendiniz için ayrıcalıklı bir sözleşme elde etmişseniz başkaları için de benzer şeyler yapılmasını ayıplayamazsınız.
Etrafımıza şöyle bir göz attığımızda, bu tür olaylara bulaşmamız çok az insanımız olduğunu fark ediyoruz zaten… Biz böyleyiz! Hayatta kalabilmek için daha onurlu bir yol bulamadığımızdan olacak, kamusal kaynaklardan beslenerek ayakta durmayı, bunun için siyaset yapmayı hüner olarak belledik.
Nasıl sona erecek kestiremiyorum ama bu hikaye elbet bir gün bitecek! Bu hikayenin sona erebilmesi için kamunun ödemeye yapamaz, çıkar sağlayamaz duruma gelmesi gerekeceği ise çok açık.
Başka yerlerde öyle oldu; biz de de öyle olacak!
Dilerim çok acı olmasın!