Elbette asıl önemli olan paradır. Para gelmezse ne demokrasi kalır, ne de ekonomi… Herşey ters yüz olabilir. Kıbrıs sorunu bile çözülür; siyasi liderlerimiz boşlukta kalabilirdi.
Tatar’ın paranın peşine düşmesinden daha önemli bir şey olmaz zaten. Neticede adam Cambridge’de ekonomi okudu… Gitti, aldı ve geldi: Daha iyisi olabilir miydi?
Özel uçak dört uçuş yapacağına parayı getirip dönemez miydi? Bu sorunun gelen paranın miktarı düşünüldüğü zaman önemsiz olduğu aşikardır!
Para gelmeseydi, masrafları karşılamak zorlaşır, Allah muhafaza seçimi ertelemek zorunda bile kalabilirdik. Bu durumda TV ekranlarında boy gösteren adayların konuşmaları da boşa giderdi.
HUKUKU BOŞ VERİN!
Bu arada, Yüksek Seçim Kurulu tarafından aday olarak kabul edilme lütfü gösterilerin beş kişinin protestoları da ilginçti doğrusu. KKTC demokrasisinin ne olduğunu gözlerimizin içine soktular ama herşeyi düzeltmeye aday olan birinci sınıf adaylar, bu olayı görmezlikten gelmeyi tercih ettiler. GençTV’nin de fazla bir suçu olmasa gerektir. Onları devlet televizyonu da görmezlikten gelmiyor mu zaten? Devlet ve onun adına Yüksek Seçim Kurulu, önce kendi söküğünü diksin, sonra başasınınkine laf eder!
Şunu da anladım ben: Birinci sınıf adayların vaatleri arasında “demokrasimizi günün koşullarına ve evrensel hukuk prensiplerine uygun olarak düzenleme” yoktur. Demokrasi böyle gelmiş, böyle gidecektir! Ayak takımının, siyasetçi elitinin konforunu bozmaya hiçbir hakkı yoktur!
EZBERLER FENA DEĞİL
Beş “önemli adayın” bir araya geldiğinden çok da emin değilim ama! Başka başka ekranlarda olsalardı farklı bir şey olmayacaktı sanıyorum. Bir-iki küçük ve nazik sataşma dışında birbirlerinden ve birbirlerinin söylediklerinden habersiz davranmadılar mı? Yabancıların “debate” dedikleri türden bir tartışma falan da görmedik doğrusu. Bizimkiler gerçekten çok nazik ve medeni!
Bazıları daha iyiydi tabii ama ben evde ezberlediklerini ekranda tekrar ettikleri gibi bir izlenim edindim. Belki de bana öyle gelmiştir…
Sanırım bu işte en önemli marifet, “bir skandala neden olmamaktır”! Beş aday, kendileri bakımından bir skandala neden olmuş görünmüyorlar. Oyun başarı ile sürdürülmektedir.
FEDERASYONCU ERDOĞAN!
Gecenin en önemli çıkışı, Mustafa Akıncı’nın Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı federasyoncu ilan etmesiydi sanırım. Akıncı, Erdoğan’ın BM Genel Kurulu için hazırladığı videodaki konuşmasını değerlendirdi ve bu konuşmadan sonra Beşli Konferansın toplanacağının ve hatta Kıbrıs sorununa çözüm bulunacağının ‘kesin gibi bir şey’ olduğunu anlatmaya çalıştı.
Erdoğan’ın konuşmasını bir kez daha dinledim. İyiydi. Kıbrıs sorununun çözümüne kapıyı kapatmadı. https://www.youtube.com/watch?v=M_nxn69gVr8
Ama Crans Montana’da da öyle değil miydi? Ya 2004 referandumunda? Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğünün engeli Erdoğan’dı da bizim mi haberimiz olmamıştı acaba!
Benim bildiğim bu işi sürekli olarak bozan Kıbrıslı Rumlardır… Annan Planı’na ‘evet’ dediği için çözümcü saydığımız Anastasiadis, Crans Montana’da olmadık şeyler yaptı işte…
Akıncı’nın konuşmasını izler ve ardından Erdoğan’ın konuşmasını bir kez daha takip ederken aklıma iki soru takıldı:
- Yeni seçilecek Cumhurbaşkanı, Kıbrıs Rum tarafını siyasi eşitlik temelli bir çözüme nasıl ikna edecek? Bizim adaylarımızın ellerindeki sihirli formüller ve bu formüller arasındaki farklar nelerdir?
- Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan Kıbrıs sorununa kapsamlı bir çözüm için hazır olduğuna göre Akıncı, Erdoğan ile kavgasını nasıl ve niçin devam ettirecek?
Keşke dün akşam bu sorulara da yanıt bulabilseydim; belki biraz daha derin uyuyabilirdim.