Haftada bir yazsa da bir “yazı insanının” zaman zaman susacağı bir dönemi olmalı. Bazen içinin sokaklarına çekilebilmek için susmak lazım.
“Yazı insanının” görevi farkındalık yaratmak ve düşündürtecek şekilde yorum yapmak adına okuyanı dürtmektir.
Bu son cümle rahmetli babamın bugüne taşıdığım nasihatidir.
“Politikacıya takılıp kalıp bizim çoğu zaman keyif alarak yaptığımız gibi politikacının dedikodusunu değil esas siyasi istikameti takip et ve değerlendirme yazıları yaz” derdi.
Babamın siyaseti ve siyasetçiyi gözlemi memuriyete ilk adımını attığı 1960 yılına, Kıbrıs Cumhuriyeti Meclisine kadar uzanıyordu. KKTC Meclis Genel Sekreterliğinden 40 yıl sonra emekli olmuştu.
Politikayı ya da babamın deyimiyle siyasi istikameti hakkını vererek yazmak için okumaya, dinlemeye ve gözleme dayalı bilgi gerekir.
Bu bilgi birikimini de yerine göre kendi hayat tecrübenizle ve mantığınızla harmanlayarak gelişmelerle ilişkilendirerek değerlendirme yapmak için de kaliteli bir zaman ayırıp odaklanarak yazmak uyguladığım yöntem olmuştur.
Ekim’deki seçim sürecinde yaşananları gördükçe sinyal vermeye başlamıştı ama seçim sonrası dönemde zaman ayırsam da odaklanmakta zorlanmaya başladım.
Hele seçimin kırkı çıkmadan UBP kurultayında yaşananları ve sonrasında da pandemiyi yönetememekteki beceriyi! de görünce yazmaya devam etmek değer mi diye kendimle bir iç hesaplaşmaya girdim.
Dönüp dolaşıp aynı şeyleri tekrar tekrar yeniden farklı cümlelerle yazmak zoruma gitmeye başladı.
Amatörce yapılsa da her şeye tadında ara vermek ya da bırakmak, yazılı ve sanal basında tutulan yer için başkalarına da fırsat vermek ağır basmaya başladı.
Fark yaratacak yapacak söyleyecek bir şeyiniz kaldı mı diye emin olamadığınızda zor da olsa ara vermek en doğru seçenektir.
Ortaya çıkan resim karşısında aynı şeyleri yazarak ikna etmeye çalışır duruma düşmek yerine, yakın geçmişte yazdıklarını yeri geldiğinde değiştirmeden tekrar hatırlatmada bulunmak çok daha doğru ve etkili olabilir diye düşünür oldum.
Ekim seçimlerinde ciddi şekilde yanılmış olmamın verdiği kişisel hayal kırıklığımın ve üzüntümün aldığım bu kararda etkisi elbette var. Farklı bir sonuç ile nasıl bir fark yaratılacağına olan inancımı koruyorum.
İş hayatının olmazsa olmazı sorumluluk almak ve sonrasında da hesap vermektir.
Bu da hesap verebilecek şekilde yönetmeyi kendiliğinden getirir.
Yazı yazmak, yorum yapmak da ayni şekilde olmalı diye hep düşünmüşümdür.
Bazen halkın gündemini günlük hayatında önemli görmediği konularda uyarılar ve farklı görüşlerle meşgul etmemek bir yerde keyfinin yerine gelene kadar kendi halinde bırakmak en doğrusu olabilir.
Bunu dikkatli bir şekilde yapıp yeri geldiğinde yakın geçmişte yazdıklarınızla hatırlatmada bulunmak çok daha etkili bir yönteme dönüşebilir.
Bundan dolayı devam etmek yerine, bu dönemde daha geçerli bir yol olduğunu düşünerek düzenli olarak yazı yazmayı bırakıyorum. Bir yerde haddim olmayarak Özersay’ın seçimin hemen ertesi günü söz verdiği değerlendirmeyi yapmayıp siyasete bıraktığı yerden devam kararı alarak yaptığını yapmıyor, bu yazı ile elimden geldiğince yaptığım değerlendirme sonucunda düzenli yazı yazmayı oluruna bırakıyorum.
Bu ruh halim ile genelde hafta sonları yazı yazdığım çalışma masam arasında tercih yaptım. Seçim sonuçlarından sonra içimin sokaklarına çekilmek hem yeni seçilen Cumhurbaşkanımızın hem de kurulmuş olan yeni hükümetin icraatlarını bir süre görmek adına susuyorum.
Şimdilik makine gibi kullandığım beynimi yayınlatmak üzere düzenli yazı yazmak adına soğutmaya alıyorum. Bakalım toplum tabiri caizse kaptaki su misali, 99 derecede buharlaşmaya başlamadan hemen önce moleküllerin birbirine çarptığındaki gibi “ses” vermeye ve aklın yolu siyasi tercihler yapmaya ne zaman başlayacak?