Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay, Kıbrıs Rum kesiminin bütünlüklü çözümü istediğini iddia ettiğini ancak atmış olduğu yeni adımlarla samimi olmadığını gösterdiğini vurguladı. Özersay, son günlerdeki gelişmelerle ilgili Kathimerini’ye değerlendirmelerde bulundu.
Özersay, Yunan gazetesi Kathimerini’nin pazar günleri Güney Kıbrıs’ta yayımlanan baskısına röportaj verdi. Dışişleri Bakanlığı’nan verilen bilgiye göre röportajın tamamı şöyle:
– Türk insansız hava araçlarının (dronelar) Kıbrıs’ın kuzey kesiminde konuşlandırılması konusundaki görüşünüzü sorarak başlamak istiyorum.
İki temel konu vardır. Birincisi, bu şekilde, devam eden bir operasyonu daha etkili hale getiriyoruz.
– Operasyon kavramı ile değinmiş olduğunuz nedir?
Droneların operasyonu (Türkçe’de iha) bir süredir devam etmektedir. Türkiye’deki Dalaman’dan kalkan dronelar arama ve sondaj yaptığımız bölgelere intikal etmektedir. Yeni dönemde bu operasyonu daha etkili hale getireceğiz. Geçmişte, mesafe faktörü sebebiyle 24 saatlik takip sorunluydu. Bu sebeple tüm operasyonun daha etkili olması için KKTC havaalanının kullanılmasına izin verdik. İkinci olarak, bu adımı sadece benzer şeyi Kıbrıs Rum kesimi de yaptı diye atmadık ancak 21. yüzyıl beraberinde yeni ihtiyaçlar getirmektedir ve bu ihtiyaçlara cevap vermek zorundayız. Aynı zamanda şunun altını çizmem gerekiyor ki, bu şekilde Kıbrıs Rum kesimiyle bölgedeki durumu dengelemiş oluyoruz.
– Droneların ardından Türk F16’larının da geliştirilmesi de muhtemel midir?
Türkiye Cumhuriyeti şu an hali hazırda Boğaz’da bir hava koridoruna sahiptir ve bunu askeri ihtiyaçlar için kullanmaktadır. Askeri uçaklar geçmişte de Geçitkale Havaalanına iniş gerçekleştirdi. KKTC ihtiyaç olduğu sürece olanakları çerçevesinde Türkiye Cumhuriyeti ile işbirliği yapacaktır. Şu an böyle bir durum söz konusu değildir. Ancak eğer bu ortaya çıkarsa size anımsatmam gerekiyor ki Türkiye bizim müttefikimiz ve stratejik ortağımızdır. Şahsen, gelecekte böyle bir şeyin ortaya çıkmamasını umut ederim. Buna paralel olarak, Kıbrıs Rum kesiminin ABD ve Fransızlarla yaptığı işbirliklerini ve örneğin Mari gibi, limanların kullanımı konusunu hatırlatayım. Kıbrıs Rum siyasi liderliği müttefiklerine kullanım hakkı (limanların) vermektedir.
Yukarıdaki iki vurguyla birlikte üçüncü bir konuya da değinmek istiyorum. Eğer söz konusu bölgede bekleme durumunda olursak (izleyici konumunda) denge bozulacaktır. O zaman da ortaya çatışma ihtimali çıkacaktır. Çünkü eğer pratikte haklarımın ihlal edildiğini tespit edersem, tepki göstermek zorunda olacağım. Bu yüzden tepki gösterme anını yakalamayı ve dengeyi yeniden garanti altına almayı tercih ederim.
– Mağusa etrafında Türk askeri üssü oluşturulacağı şeklinde çıkan söylentiler hakkındaki görüşünüzü almak istiyorum.
Bu bölgede bir süredir arama (doğal gaz için) ve sondaj çalışmaları gerçekleştiriyoruz. Savaş gemileri zaman zaman arama yapan gemilere eşlik etmektedir. Bu askeri gemilerden bazıları duraklamak, bekleme yapmak ya da ikmal amacıyla Mağusa limanını ziyaret ediyorlar. Kısa bir deyişle, Türkiye ile bu alandaki işbirliğimiz hâlihazırda devam etmektedir. Bugüne dek olduğu gibi gelecekte de ihtiyaç olursa Türkiye ile işbirliği yapacağız. Garanti Anlaşması bağlamında adada askerleri bulunan bir ülke söz konusudur ve zaman zaman limanlarımızın kullanımı için bizden izin talep etmektedir.
Biz geçici izinler veriyoruz. Kısaca biz değişmekte olan ihtiyaçlara ve teknolojiye ayak uyduruyoruz. Aynı zamanda, son adımları göz önüne alındığında bizi eleştirebilecek en son taraf Kıbrıs Rum kesimidir.
– Son zamanlarda barikatlara ilişkin açıklamanız ve Kıbrıs Rum kesiminin Yeşil Hat rejimi ile ilgili planlarına ve düşüncelerine yönelik olarak göstermiş olduğunuz tepki perde önünde yer aldı. Bize bu konudaki düşüncenizi açıklar mısınız.
Bu konudaki son durum nedir? Kıbrıs Rum kesimine bunu sormamız gerekiyor. Her şeyden önce 2004 yılından beri uygulanan, AB çerçevesine sahip bir yasamız (bir tüzük) vardır. Kıbrıs Rum kesimi geçmişte bunun kullanımını kısıtlamaya çalıştığında AB ile karşı karşıya geldi. Ercan havaalanını kullanan Kıbrıslı Rumları yargılamaya teşebbüs ettiler. Kıbrıs Rum mahkemesi Avrupa hukukunun üstünlüğünün geçerli olduğunu ifade etti.
AB aynı zamanda Kıbrıs Rum kesimine belirli ihtiyaçlar temelinde, kamu düzeni gibi bazı düzenleme olanakları sağlamaktadır. Bugün Kıbrıs Rum kesiminin tüzüğü muhafaza ettiğini ve bazı uygulama kodlarının (maddelerin) değiştirilmesi yönünde ilerlediğini görüyoruz. Henüz bu süreci başlatmadılar. Bununla birlikte eğer bu konudan faydalanmaya, Larnaka Havaalanı aracılığıyla adaya gelen turistlerin kuzeye geçişlerini engellemeye çalışırlarsa, yani Kıbrıslı Türkleri ekonomik açıdan boğmaya çalışırlarsa, iki toplum ilişkileri olumsuz yönde etkilenecektir. O zaman biz de Kıbrıs Rum kesimi acı çeksin diye ne yapabiliriz şeklinde düşünmeye mi başlayacağız?
– Ekonomi alanındaki olası misillemelere değiniyorsunuz.
Elbette. Sen benim ekonomime zarar vermek için adımlar atıyorsun. Bir turistin Larnaka aracılığıyla kuzeye ulaşması hususunda seni rahatsız eden nedir? Eğer ekonomime zarar vermek için bu konudan faydalanmaya çalışırsan, ben de aynısını yaparım. Bu adımların içeriğinin büyük bir önemi yoktur. Önemli olan nokta Kıbrıs Rum kesiminin bütünlüklü çözümü istediğini iddia etmesidir. Atmış olduğu yeni adımlarla bize samimi olmadığını göstermektedir. BM Genel Sekreterinin iki kesimin ilişkilerindeki atmosferin düzeltilmesine yönelik olarak alınan önlemler hakkında bilgilendirilmek istediği bir dönemde, Berlin’de görüşüyorsunuz ve güya çözüm için çaba gösterilirken gerçekte Kıbrıs Rum kesimi tabağı muhatabının önünden almaktadır. 2004 yılından bugüne dek Kıbrıs Rum kesiminin tutum değiştirmesini, paylaşım perspektifine daha olumlu yaklaşmasını bekledik. Ancak almış olduğumuz mesajlar aksi yöndedir. Kısa bir deyişle, Kıbrıs Rum kesiminin yeni değişiklikle yapmaya çalıştığı şeyi açıklaması gerekir. Amaçları nedir? Gayri resmi geçişin engellenmesi mi? Bunun sınır kapılarından değil de başka bölgelerden gerçekleştiğini çok iyi biliyoruz. Eğer bu sorunun göğüslenmesi için işbirliği yapmamızı arzu ettiklerini açıklarlarsa biz BM aracılığıyla bunu yapmaya hazırız. Gelin tanıma konusuna geçmeden bilgi alışverişinde bulunalım, gayri resmi göç konusunu birlikte göğüsleyelim. Genel hatlarda, Kıbrıs Rum kesiminden yeni düzenlemelerle hedeflediği şeye açıklık getirmesini ve AB’den de sesini çıkarmasını talep ediyorum. AB’nin bir yandan iki toplum ilişkilerinin sıkılaştırılmasından yana olması diğer yandan da işbirliği ruhuna zarar veren bir kesim karşısında sessiz kalması mümkün değildir.
Böylesi bir durumda AB’nin KKTC’deki imajı büyük zarara uğrayacaktır.
– Sizin kesiminizden diğer kesime gerçekleşen kontrol edilmeyen geçişlerle ilgili görüşünüz nedir? Sayılarda büyük bir artış var mıdır?
Hayır, böyle bir durum söz konusu değildir. Son dönemde BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliğinin bu konudaki çalışmalarını destekledik. Sınır kapılarından gayri yasal geçişe hiçbir zaman izin vermedik. Tutuklamalar gerçekleştirdiğimiz ve polis araştırması başlattığımız durumlar oldu. Kıbrıs Rum kesimi kuzeydeki bazı Afrika kökenli öğrencilerin kendi kesimine geçtikleri iddiasında bulundu. Dışişleri Bakanı olarak BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nden beni bu konuların detayları hakkında bilgilendirmelerini talep ettim. Çünkü böyle bir şeyi onaylamıyorum ve bu durumla savaşmaya hazırım. Bana ilgili özgürlükleri verirsen, konuya odaklanabilir, bunun bir üniversiteye mi yoksa belirli bir ülkeye mi ilişkin olduğunu araştırabilirim.
– Kıbrıs sorununun bir sonraki aşaması ve doğal gaz konusunda yaşanan gelişmeler hakkındaki görüşünüz nedir?
Şu an müzakere süreci yoktur. Eğer bütünlüklü çözümünün sağlanamamasının nedenlerini, ‘root causesları’ ele almazsak o zaman bir asır bile hiçbir yere varamayız. Şahsen ben sorunun federasyona ilişkin olmadığına inanıyorum. Bu, farklı bölgelerde uygulanan bir sitemdir. Kıbrıs açısından da olumlu sonuçları olabilirdi. Ancak Kıbrıs’ta federasyon koşulları mevcut değildir. Taraflar birbirine güvenmiyor. Taraflardan biri yönetimi ve zenginliği paylaşmak istemiyor. Federasyon kültürü yoktur. Üç yıllık bir federasyon, acı bir deneyim yaşadık. Ve tüm bunlar yetmezmiş gibi, taraflardan birinin diğeri gibi çözüme o kadar da çok ihtiyacı yoktur. Madem federasyon için gerekli koşullar mevcut değildir o zaman mevcut koşullarla, bir noktadan, işbirliğinden başlayalım. Aşağıdan yukarıya bir ortaklık inşa edelim. Örneğin gelin gayri yasal göç için, uluslararası terör için işbirliği yapalım. Üçüncü ülkelerden olan suçluların iadesi konusunda bir işbirliğimiz varken, neden bu işbirliğini genişletmeyelim? İşbirliği temelindeki ortaklıktan bahsediyorum. Ortaklık ifadesinin altını çiziyorum. Aşağıdan yukarıya, adım adım evrimsel bir yaklaşım öneriyorum. 3 konuyla başlarız, bunlar devamında 13 olur, güven atmosferi gelişir ve bu aşamalı olarak ortaklığa dönüşür. Gelin bu ortaklığın 10 ya da 15 yıl sonra ne olacağına, yani federasyon mu, konfederasyon mu, iki devlet mi vs. olacağına bugün karar vermeyelim.
-Bu arada doğal gaz konusunda ne olacak?
Büyük güçlerin bölgemizde kendi oyunlarını oynadıklarını unutmayalım. Bizim rolümüz ne olacak? ABD’nin silah ambargosu konusundaki adımı bize artık büyük bir çatışmanın merkezinde bulunduğumuzu göstermektedir. Piyon olmak istemiyorsak iş birliği yapmamız gerekiyor. Aksi halde figüranlara dönüşeceğiz.
– Ve aynı zamanda, daha önce de açıklamış olduğunuz gibi, platformlardan selamlaşacağız öyle değil mi?
Tabi ki. Ayrı faaliyetler devam edecek.”