Kudret Özersay’ın seçim ofisinden verilen bilgiye göre, Kudret Özersay, altı cumhurbaşkanı adayı ile katıldığı programda vizyonunun temelinden bahsederken “Bayrak önemli bir semboldür, önemserim ama her yeri bayrak donatarak vatandaşın devlete sahip çıkmasını sağlayamazsınız, hizmetle sağlayabilirsiniz. İkincisi ise dış politikada proaktif bir politika ve diplomasi ortaya koymamız gerekir. Benim cumhurbaşkanlığı vizyonumun temel parçası budur” dedi.
“ÖNCE KIBRIS SORUNU ÇÖZÜLSÜN DİYEREK DENİZ YETKİ ALANLARI KONUSUNDA VAKİT KAYBETTİK”
Kudret Özersay, deniz yetki alanlarıyla ilgili 2000’li yıllarında başından itibaren Kıbrıs Türk tarafının ve Türkiye’nin daha hızlı hareket etmesi gerektiğini söyledi.
Özersay, “Kıbrıs Rum tarafı komşu devletlerle anlaşmalar yapmaya başladığında biz sürekli bir cümleyi tekrar ettik ve ‘Önce Kıbrıs sorunu çözülsün’ dedik ve sürekli protesto ettik. Protesto mektupları yazarak BM’ye Rum tarafını şikayet ettik ama onlar bundan hareketle yeni fiili bir durum yaratarak ilerlemeye devam etti. Proaktif siyasete son dönemde geçebildik, sahada da dengeyi sağlama adımlarını yeni yeni atabildik. Bu açıdan biraz geç kaldığımızı düşünüyorum, Proaktif bir siyaset ve dış politikaya 2011’de Türkiye’yle Kıta Sahanlığı Anlaşması’nı imzaladığımızda geçebildik” dedi.
2004’te Annan Planı referandumu ertesinde Kıbrıs Türk halkının net bir biçimde kökenine bakmaksızın kendi kaderini belirleme (self determinasyon) hakkını kullandığını söyleyen Özersay, o iradenin ertesinde aynı zeminde ve şekilde müzakereye devam edilmemesinin gerektiğini belirtti.
Özersay, “Uluslararası alanda üzerimizdeki ambargoların kaldırılmasını istediğimizi net bir biçimde ortaya koymamız gerekirdi. Maalesef o tarihte Türkiye’nin AB’ye katılım süreci ve ilişkileri bizi geri durdurdu. O da kaçırılmış bir fırsattır diye düşünüyorum” dedi.
Deniz hukuku, uluslararası hukuk, diplomasi ve uluslararası politika bilgi ve tecrübesine sahip bir cumhurbaşkanının göreve gelmesinin Kıbrıs Türk halkının yararına ve menfaatine olduğunu düşündüğü için böyle bir yol yürüdüğünü söyleyen Özersay, şöyle devam etti:
“Ömrüm Kıbrıs meselesiyle yoğruldu; hayatım hem müzakere hem dış politika hem uluslararası ilişkiler hem de diplomasi temelinde geçti. Dolayısıyla aldığım eğitim ve yıllar içinde sahip olduğum tecrübe nedeniyle sadece kağıt üzerinde değil, fiiliyatta da bir birikimim olduğuna inanıyorum. Tabii ki bunun değerlendirmesini vatandaşlar yapacak. Değişen bir konjonktür var. Doğu Akdeniz bölgesinin önemi giderek artıyor ki bu, Kıbrıs adasının ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin öneminin de artması anlamına geliyor. Dünyanın büyük aktörleri ve bölgesel aktörler etrafımızda cirit atıyor. Deniz yetki alanları, deniz hukuku, ittifak ilişkileri, uluslararası politika, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği gibi uluslararası örgütlerin rolü gibi değişen konular var. Bu konularda deniz hukuku, uluslararası hukuk, diplomasi ve uluslararası politika bilgi ve tecrübesine sahip bir cumhurbaşkanının görece gelmesinin Kıbrıs Türk halkının yararına ve menfaatine olduğunu düşündüğüm için böyle bir yol yürüyorum. Bunun değerlendirmesini tabii ki vatandaş yapar.”
Gerçekçi olasılıklar üzerinden hareket etmeyi tercih ettiğini söyleyen Özersay, vatandaşlarla yaptığı istişarelerde kendisine olan desteğin hızla arttığını gözlemlediğini anlattı, kazanacağına inandığını söyledi.
Özersay, “Bizi uluslararası alanda kimin temsil edeceğine, dünyayla ve Türkiye’yle ilişkimizde kimin sesimizi duyuracağına, hak ve menfaatlerimize kimin sahip çıkacağına karar vereceğimiz bir seçimdir. Kıbrıs Türk halkının iradesi esastır. Kavga etmeden de dik durmak mümkündür. Güç halktadır ve sandıktadır. Bu görevi en iyi şekilde yapabileceğime inanıyorum. Takdir Kıbrıs Türk halkınındır, halkın iradesine güveniyorum” dedi.
Geçmişi o günün koşullarıyla değerlendirilmesi gerektiğini, aksinin yanlış olacağını belirten Özersay, “Uluslararası ilişkilerde ‘anakronik değerlendirme’ diye bir kavram vardır; yani bundan 20-30 yıl öncesini kendi şartlarıyla değil de bugünün şartlarıyla değerlendirmeye kalkarsanız sağlıklı olmayan bir değerlendirme yapmış olursunuz. Geçmiş bugün olduğumuz noktadan sorgulamak kolaydır. Çok zor bir mücadele verilerek bugüne gelindi. Bunun değerini bilmek lazım” dedi.
ÇOK DAHA İYİ BİR YERDE OLABİLİRDİK
İçeride ve dışarıda bazı şeyler daha farklı yapılmış olsaydı KKTC olarak çok daha iyi bir yerde olunabileceğini ifade eden Özersay, “İçeride daha adil bir yapı kurmuş olsaydık, bence Kıbrıs Türk halkı bugün KKTC’ye daha fazla sahip çıkardı. İçeride adalete ve hak gaspına dair sorunlarımız oldu. Bir görüşü ve kişiyi suçlamadan söylüyorum. Dünyanın herhangi bir yerinde devlet vatandaşına hizmet verebildiği oranda devlettir. Bunu yapabildiği oranda vatandaş devletine sahip çıkar. Bu açıdan daha iyi bir noktada olmamız gerekirdi” dedi.
MARAŞ’IN KAPALI KALMASI ALEYHİMİZE KULLANILAN BİR KONUYA DÖNÜŞTÜ
Kapalı Maraş’ın açılmasıyla ilgili olarak Özersay, “Defansif değil, adım atarak; örneğin Kapalı Maraş’ın açılması meselesi, doğal gaz konusunda Rum tarafıyla iş birliği vizyonunu ortaya koymamız gerekiyor. Düşünce geliştirip dünya siyasetinde ortaya koymamız lazımdır” dedi.
Dış politikada bazı yanlışların olduğuna işaret eden Özersay, “Örneğin Kapalı Maraş bu kadar yıl kapalı tutulmayabilirdi. Çünkü bir noktadan sonra elimizi kolumuzu bağlayan, aleyhimize kullanılan bir konuya dönüştü. Müzakerelerde bir müzakere kartı olarak düşünmüştük ama aradan geçen süre o kadar uzadı ki; Kıbrıslı Rumlar farklı platformlarda Maraş’la ilgili bizim aleyhimize bazı kararlar aldırdılar. Biz de sürekli olarak defansif, savunmaya dönük bir politika ortaya koymaya başladık.” dedi.