Seçim öncesinde, pahalılık ve bütçe açığı ile mücadele ile ilgili niyeti ve söylemi olanın eylem planı yoksa, ya da detaylarını paylaşmıyorsa seçimi kim kazanırsa kazansın boş yere umutlanmanın bir anlamı yoktur diye yazmıştık.
Planın içinde ayakları yere sağlam basan varsayımlara dayalı rakam, zaman çizelgesi, insan ve yol haritası olur. Eylem planında maddi, teknik bilgi ve beşerî kaynak ihtiyacı ve gerekli görülüyorsa hukuki düzenlemelerin adı konmuş olur diye de tanımlamıştık.
Beylik, içi boş laflarla değil bu unsurlar üzerinden plan önce seçim sürecinde kamuoyuna ve destek talebimiz olacaksa, tek dert dinleme kapımız olan T.C yetkililerine anlatılır. Alınan geri bildirimlerle bütçe açığı ve pahalılıkla mücadele planları nihai haline siyasi risk alarak böyle bir süreçten geçirilerek getirilir.
Eylem planını inandırıcı kılan unsurlar ve süreç bunlardır diye eklemiştik.
Seçimlerde bir tepki verildi. Meclisin neredeyse yarısı değişti ama seçim döneminde bütçe açığı ve pahalılıkla mücadele ile ilgili tasvir ettiğim unsurlar üzerinden benzeri bir süreç yaşadığımızı hissetiniz mi?
Seçim sürecinde büyük bir pahalılığın ve yoksullaşmanın geliyor olduğu, bunu bütçedeki açık çerçevesini de ortaya koyup partilerin hesapları ve ne yapacakları sorgulanabilirdi. Yapılmadı. Hatta kıyısından bile geçilmedi.
Seçim döneminde hissetmediğimizin şimdi eksikliğini hissediyoruz ve yalnızca siyasete yükleniyoruz. Bu doğru olmakla beraber eksiktir.
Anlatayım.
Ekonomik gerçekleri ertelemek mümkün ama kaçmak mümkün değildir. Kaçmayı başardıkça! yakalandığında yediğin tokat çok daha büyük olur.
Asli görevleri olmasına rağmen siyasi parti liderleri ve meclise girmeye hevesli olanlar seçim sonrasında hemen ortaya çıkacağı doğacak gün kadar belli olan ekonomik gerçeği bütçe gerçekleri çerçevesinde konuşmaktan kaçtılar.
Kaçan ve kaçınanlar yalnızca siyasetçi değildi ama.
Yazılı ve sözlü basın da önüne kamu bütçesini alıp parti liderlerini tabiri caizse imtihan edercesine ne önerdikleri üzerinden sorgulayıp zorlamadı.
Siyasetçilere stüdyoya gelen iyi birer misafir muamelesi yapmakla yetindiler. Çanak sorularla, “sahada durum nasıl” diye sormanın ötesine geçemediler.
Seçime yönelik yapılan programlarda ne siyasetçinin ne de medyanın kamu bütçe parametreleri içinde herhangi bir çözüm önerisini gündemin ortasına oturtmak için bir çaba harcadığını gören oldu mu?
Kamu maliyesinin ana kalemlerini ekrana koyup gider ve gelir kalemlerini tartışılacağı bir gündemin yaratılmasına zemin oluşturdular mı?
Akıl sır ermez ama konuşulmadan anlaşmışçasına bunlar yapılmadı.
Siyaset ve medya bunu yapmadı. Peki seçmen en azından sosyal medyada ya da ayağına gelen siyasetçiye sorarak bunu gündem yaptı mı?
Seçmen olarak kaçımız seçim sürecinde yaklaşmakta olan yoksullaşmayı görüp sempati duyduğumuz partimizden başlayarak bütçe parametreleri içindeki dengesizliği ve bununla ilgili önerilerin ne olduğunu sorgulayarak üstümüze düşen görevi yaptı? Görev diyorum çünkü ortada ödenmesi gereken bir bedel var.
Şimdi bizim hakkını vererek seçimi de bahane ederek yapmadığımızı T.C. yetkilileri kamu bütçesini kalem kalem önümüze koyunca da hoşumuza gitmiyor yaygarayı koparıyoruz.
Bütçe açığı ve pahalılıkla mücadele planlarını demokrasinin parçası olan siyasi rekabet içinde ortaya koyup tartışamayan siyasetçiler ve buna ayak uyduran basın ve seçmen olduğu sürece, “zıpla” deyince “niye” diye sormak yerine “kaç metre” diye soran bir iktidarın ortaya çıkması normaldir.
Meclisin yarısını değiştirerek tepki verdiğimizi sandığımızda aslında değiştirsek de farkında olmadan ayni şekilde siyaset yapma zihniyetini seçiyoruz. Doğada olduğu gibi umutla gelen yeni ve temiz yağmur damlalarıyla değişimi değil farkında değiliz ama elbirliği ile aslında aşınmayı daha da derinleştiriyoruz. Bu bir değil iki değil. Bunun da artık yegâne sorumlusu siyaset değildir. Siyasetin ayrılmaz parçası olan basın ve seçmenin de ortaya çıkan genel tabloda sorumluluğu vardır.
Bunu toplum olarak anladığımız zaman hem siyaset hem de siyasete katılımdaki insan kalitesi artacak ve devletimizin kuruluşundaki mücadeleye yakışan çözüm üreten bir yönetim anlayışı siyasete iktidarı ve muhalefeti ile hâkim olacaktır. Yoksa gerisi hikayedir.