Türkiye’nin 2022 yılında KKTC’ye yapacağı katkıları öngören İktisadi ve Mali İş Birliği Protokolü imzalandı. Türkiye Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay tarafından yapılan imza töreni konuşmasında KKTC’ye verebileceklerini verdiklerini açıkça ifade etti. Protokolde ise KKTC’de “gelir artırıcı ve gider azaltıcı önlemler alınması” temel davranış biçimi olarak ilan edildi.
Başbakan Sucuoğlu imza töreninde sadece bir dakika konuştu ama daha sonra katıldığı iki TV programında gelir artırıcı ve gider azaltıcı önlemlerin neler olabileceğine ve nasıl davranmayı düşündüklerine açıklık getirdi. Sucuoğlu, günlerden beri tartıştığımız maaş kısıtlamalarının KKTC’ye kaldığını, ödeyebildikleri kadar ödeyeceklerini duyurdu.
MALİYE ODAKLI YAKLAŞIM
Anladığımız şudur: KKTC Hükümeti, halktan toplayabildiği kadar vergi toplayacak, üstüne Türkiye’nin katkısını da ekleyecek ve maaş nitelikli harcamalarını yapmaya çalışacak. Gittiği yere kadar gidecek! Aralık ayında 13’ncü maaş verilip verilmeyeceğini şimdiden tartışmanın manası yokmuş; ödenebilirse ödenecek!
Bu sürecin kendilerince bir “başarı hikayesine” dönüştürülebilmesi için hükümetin belirlediği hedef bellidir: Maaşların ödenmesi…
Maaşların ödenebilmesinin yolu ise maaş nitelikli kamu harcamalarının dışında herhangi bir harcama yapılmaması ve daha fazla vergi toplamak için yeni yöntemler geliştirilmesi olarak belirlenmiş görünüyor.
KUTSAL DEVLETİN BEKASI
Siyasi bürokrasi ülkeye gerçek anlamda gelir getiren, istihdam sağlayan ve aslında vergi kapasitesini de artıran faaliyetlere “sağmal inek” muamelesi yapıyor. Sağabildikleri kadar sağacaklar; sütü bittiği zaman pastırma yapmak için kasaba yollayacaklar!
Nitekim, teşvikli sektörler olarak kabul edilen turizm ve yükseköğretimden vergi toplanmadığından söz edilmeye başlandı bile… Belediyeler reformu dedikleri şeyin belediyelere ödenen vergileri yükseltmekten ibaret olduğu da çok açık… Dünyanın pek çok devleti piyasa faaliyetlerini kolaylaştırmak için vergi indirimleri üzerinde dururken, KKTC’de daha fazla vergi toplamanın yolları aranıyor.
Türkiye ile imzalanan protokol da bunu öngörüyor: Devletin gelirlerini artırmak, giderlerini azaltmak temel hedef olarak ilan edildi. Zaten zihniyetimiz de bu değil mi? Asıl olan DEVLETİN BEKASINI sağlamaktır; halkın ezilmesinin hiçbir anlamı yoktur! Halk, zaten devlet için vardır; devlet ise kutsaldır!
EKONOMİK ÖNLEMLER
Devletten geçinenler için devlet elbette “kutsal” olacaktır. Devlet yoksa onlar da olmayacağına veya bu şekilde değil de ancak çalışarak var olabileceklerine göre devleti kutsamalarını anlamak kolaydır.
Bizim asıl dikkat etmemiz gereken, devletten geçinmeyenlerin ne yapacaklarıdır. Piyasa koşullarının elverdiği ölçülerde ekonomik faaliyetlerini sürdürecek ve hayatta kalmaya çalışacaklardır. Piyasa koşulları zorlaştığı ölçüde, gerçek ekonomik faaliyetler de azalacak; bu faaliyetleri başka yerlerde sürdürme olanağı olanlar göç edecekler; Kuzey Kıbrıs adeta çoraklaşacaktır.
Bu durum vergi gelirlerini de azaltacak, yaşam kalitesi düşecektir. Modern bir ülke görünümü, yerini geri kalmış bir ülke görünümüne terk edecektir. Yollardaki çukurlar artacak, okul binaları ve hastaneler içine girilmez olacaktır. Sosyal Sigorta Fonu gibi fonlar zayıflayacak ve yükümlülüklerini yerine getiremez hale gelecek; emekliler son yıllarını tam bir sefalet içinde geçireceklerdir.
Başbakan Sucuoğlu’nun “hepimiz aynı gemideyiz” dediğine bakmayın siz. Bu Orta Çağ gemisinde asilzadeler gibi forsalar vardır. Forsalar ya açlıktan ölecek, ya da ilk fırsatta gemiyi terk edecek; sonra sıra asilzadelere gelecektir.
Bu gemiyi vergi gelirlerini artırarak yüzdürmeye devam edeceklerini düşünenler günün sonunda mutlaka hüsrana uğrayacaklardır.