Bir nevi evin içindeki “yatır” konumundadır misafir odası. Gizli ve gizemlidir. Kapısı kilitli olmasa da genelde kapalıdır. Ev halkının durduk yere misafir odasına girmeleri, vakit geçirmeleri pek tasvip edilmez. Perdeleri, varsa pencereleri de kapalı olduğundan içerisi de loştur ve bunun için gizemini dışarıdan da korur. Geleni gideni olmasa da yine de itinayla sık sık temizlenir ve korunur. Temizliği yapan, neme lazım odadaki çeşitli ata yadigarı maddi ve manevi değeri olan objeler kırılır, zarar görür, yeri değişir odanın düzeni bozulur endişesi ile her seferinde “aman ha dikkatli ol” diye uyarılır. Evin hanımı temizliği yaparsa da ayni endişeler geçerlidir ve evin geriye kalan kısmına göre bir başka itinayla temizlik yapar. Hedef misafir odanın mistik havasını korumak ve devamını sağlamaktır.
Bayramdan bayrama telefonla aradığınız uzaktaki yakın akrabalar, dostlar sizi ziyarete geldiğinde misafir odası açılır. Komşu geldiğinde oturma odası ya da bahçede ağırlamak uygun kaçar. Nasıl olsa onlar komşu olmanın verdiği konumun avantajı ile sizin her türlü halinizi en az sizin kadar hatta sizin gözünüzden kaçanları da katarak çok daha iyi bilir.
Ev sakinlerinin vitrinidir misafir odası. Özel günler ve davetler için her zaman hazır tutulur. İşte o günlerde misafir odasının perdeleri açılır. Mevsimine göre pencereleri de açılır. O gün için ev halkı en şık elbiselerini giyer. Davranışlar ve konuşmaların kimyası ve içeriği değişir o odada. Bir yerde misafir odası ile birlikte o evin vitrin yüzü ortaya çıkartılır. Duyduklarınıza kanmayınız “biz buyuz” denir. Diğer odalardaki davranışlarımızla bizi değerlendirmeyin, üzerinde durmayın unutun denir.
Bu uzun uzadıya misafir odası tasviri da nereden çıktı diyeceksiniz.
Türkiye’nin ne zaman başı iyice sıkışsa ve çıkış yolunu Batı ile ilişkileri düzeltmekte görse bu “misafir odası” psikolojisi devreye girer. “Misafir odası” gösterilir batıya.
Tahmin ettiğiniz üzere, “misafir odası” bir metafor. Psikolojik bir zihniyet haleti ruhiye durumunu temsil eder. Söylemde en güzel lisan ve tavır takınılır. Misafirin duymak istedikleri sıralanır. Batının kafasını meşgul eden, çıkarları doğrultusunda yük olan konuların çözümünün mümkün olduğu ansızın dile getirilir. “Hukuk reformu” denilir. “Ekonomik güven” denilir.
Başka şeyler de söylenir ama bir de bizim Kıbrıs sorunu gelen misafirin hoşuna gidecek şekilde ifade edilir. Bizim Kıbrıs sorunu da misafir odasının parçalarından biridir. Misafir odasındaki o ata yadigarı objelerden biri…
Yine böyle bir dönemdeyiz. Misafir odasının kapısı açılmış perdeler çekilmiştir. Türkiye gazetelerinden okuyorsunuzdur. Daha düne kadar Nazi artığı denilen Haçlı Merkel, minnettar olunan sağduyu timsali Avrupa liderine dönüştü. Aklından zoru olan gidici Macron, Noel tebriği ve Covid için geçmiş olsun mektubu yazılan “Sevgili Emmanuel” oldu. “Siz yolunuza biz yolumuza” resti çekilen Haçlı AB, geleceğimizi ayrı düşünemeyip yeni sayfa açmak istediğimiz kulüp oldu. Yunanistan’la da yeni bir sayfa açmak istiyoruz. Amerikan emperyalizmi ve üst aklına açtığımız savaş da sulha bağlansın diye Biden’a dil dökülüyor.
Okuyorsunuzdur daha önce söylenenlerden “misafir odasında” bir bir dönülüyor.
AB ile dalaşarak değil ama konuşarak çözülemeyecek hiçbir sorunumuz olmadığı söyleniyor oldu. AB ilişkilerinin düzelmesi Kıbrıs sorununun çözümü ile direk ilişkilendiriliyor.
Görünen odur ki bir şeyler olacak çünkü pandemi öncesi oluşan siyasi metal yorgunluğun ve ilimden, planlamadan, yetkinlikten yoksun kötü yönetimin üstüne eklenen pandeminin sınır tanımayan sosyo-ekonomik etkisi ile çıkış yolu kalmadı.
Ha bu arada misafir odasına gelenler kafayı yandaki odalara uzatıp baksa durumun misafir odasına göre çok daha farklı olduğunu görebilir. Evin diğer odalarının havası ve uygulamaların günlük hayatı ve geneli temsil ettiğini anlarlar, birinci elden görürler.
Hoş bunu da bilmiyorlar değiller.
Yine de evin reisinin göstermek istediği “misafir odası” ısrarı içeride sırıtsa da bir şey vermeden soyut olarak ilişkileri düzeltmiş gibi görünmekten somut olarak ne kazanırız düşüncesi “uzaktaki yakın dostlar” nezdinde ağır basıyor.
Günün sonunda da önemli olan eve misafir gelenlerin, ne görmek ve düşünmek ve nasıl yorumlamak istedikleri ile alakalıdır.
Sebebi ziyaretlerinin ne amaçla olduğu ile alakalıdır varacakları sonuç.
Bakalım bu misafir odası ritüeli sonucunda Demirtaş ve Kavala serbest mi kalacak, yoksa Kıbrıs’ta gaz ve boru hattı karşılığı federasyon mu olacak?
“İki devlet” söylemi de federasyon olsun diye ortaya atılan siyasi manevraydı mı denilecek? Biz zaten işlenmeye hazır hamur haline getirildik. Hangi kalıba sokmak istersen girmeye hazır durumdayız. Varlığımız şaibeli, ağırlığımız havadaki tüy misali; Türkiye nezdinde artık tartışma konusu bile değildir.
Okumuşsunuzdur misafir odasına gelen AB yetkilileri diğer odalardaki durumu görmezden gelip dile getirmenin karşılığı diplomatik dille “jest bekliyoruz” dediler. Misafir odası performansı inandırıcılıktan uzak olsa da hiçbir temsili popülist söyleme dayalı şov bedavaya gelmiyor.
Bakalım “jest” ne olacak?
Akıncı’nın “evet” diyeceğine, onu tehlikeli bulanlar “evet” derse diye düşünmeden edemiyoruz!