Binlerce dönüm ormanımız yandı… Bir ay önce yine yanmıştı… Geçen sene de yanmıştı zaten… Aynı hafta içinde Yedidalga ve Taşpınar’da da bizi korkutan başlangıçlar oldu ama ne iyi ki sonu çok kötü gelmedi.
Sadece Kuzey Kıbrıs’ta değil aslında; çevremizde de yangınlar oluyor. Geçen hafta Baf’ta bir orman yangını oldu; kısa sürede söndürüldü. Türkiye ve Yunanistan da yangınlardan nasibini alıyor. Yunanistan’ı yeterince izleyemiyoruz ama Türkiye’deki yangınların nelere mal olduğunu da, yangınlarla ilgili tartışmaları da biliyoruz.
DÜNYAMIZ DEĞİŞİYOR
Bulunduğumuz bölgede orman yangınlarına uygun bir ortam gelişiyor. Hava sıcakları yükseliyor, nem oranı düşüyor, yaz rüzgarları şiddetleniyor. Buna “iklim değişikliği” diyorlar. Tetikleyici bir unsur bulunur bulunmaz yangın bütün haşmeti ile üzerimize çöküyor.
Küresel ısınma ile mücadele küresel bir sorundur; üzerimize düşeni yapmalıyız ama kendi yangınlarımızı önlemek ve etkili şekilde müdahale edebilmek için de çalışmak zorundayız. Bu, KAMUSAL BİR GÖREVDİR. Bu görevi yerine getirebilmek için kaynak ayırmalı, bilgi toplamalı ve teşkilat kurmalıyız.
Küçük yangınlar bizim için uyarıcı olmuyor; bir gün konuştuktan sonra işimize dönüyor, nereden nasıl bir çıkar sağlayacağımızın peşine düşünüyoruz. Büyük yangınların etkisi biraz daha uzun sürüyor. Özellikle yangının üçüncü gününden sonra ateş bacayı sarıyor, herkes bildiğini sandığı şeyleri ortaya saçıyor.
Mersinlik Yangını sırasında da öyle oldu. Yangına karşı kullanılacak hava aracımızın olmamasından, erken uyarı sistemlerine; Orman Dairesi’nin yetersizliklerinden Sivil Savunma Teşkilatı’na kadar her şeyi konuştuk.
Peki, bu konuşulanların iyisini kötüsünü kim ayıklayacak?
Gerçekten sağlıklı bir orman örgütü için neler yapılması gerektiğini, bunların bize kaça mal olacağını ve bu kaynağın nereden bulunabileceğini kim veya kimler anlatacak?
Yangınlarla mücadele etmek için yapmamız gerekenleri saptamak ve gerekenleri yerine getirebilmek için öncelikli bu görevi yapacakları saptamak, yetkilendirmek ve sonuçlarından sorumlu tutmak gerekiyor. Yetki ile birlikte kaynak vermek; tartışmakla yetinmemek gerekiyor.
ETKİLİ TARTIŞABİLMEK
Oysa biz tartışma yapmayı bile beceremiyoruz!
Mersinlik Yangını’nın bütün yükü, orman alanı içindeki bir özel mülkte yer alan bir evin sahibine yıkılmış durumdadır. O ev yok mu, o ev! Ah o ev! O ev olmasaydı, bu kadar orman alanı yanmamış olacaktı!
Daha bir ay önce nedeni resmi olarak açıklanmayan bir yangın sonunda bin dönümlük arazi yandı. O günden beri de küçüklü büyüklü yangınlar zaten yaşanıyor. H.K. kimdir bilmiyorum ama orman alanı içindeki mülküne izinsiz bir konut yaptı diye binlerce dönümlük ormanın yanması gerekmiyor. Yol açmak için kullanılan dozerin ruhsatının olmaması da yangını izah etmeye yetmiyor. Zaten ilgili bakan, daha geçtiğimiz gün, yollardaki araçların yarısının ruhsatsız olduğunu açıklamış bulunuyor. Bütün bunların orman yangınları ve müdahalelerimizin etkisiz kalması ile çok az ilişkisi vardır.
Her şeyimiz gibi, sorunları tartışma şeklimiz de Türkiye’ye benzedi: Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendi idaresinin suçlarını gizlemek için olacak, orman yangınlarına neden olanlara idama kadar gidebilecek cezalar verilmesi gerektiğini söyledi. Sonra birini yakaladılar… Ormanı, babası arsa vaadini yerine getirmediği için kendisinin yaktığını söyledi. Az sonra da babasının arsası olmadığı da meydana çıktı.
Artık iyice belli oldu: Ormanı yaktı diye meczubun birini asmanın çözüm olacağını sananlar olduğu sürece biz bu orman yangınlarının önüne geçemeyecek, etkilerini azaltamayacağız. Eşkıya diye dağa çıkan Mida’yı ihbar ederek ödüle kavuşmayı ve mali sorunlarımızdan böylece kurtulmayı hayal ettiğimiz sürece, önümüze her çıkanı Mida’ya benzetmekten de kurtulamayacağız anlaşılan.