Dün gün boyunca KKTC’nin halleri konuşuldu tabii…
Meclis’in başkan seçememesi mesele bile değil… Asıl mesele, Meclis’e yapılan müdahaledir. Anayasa, başkanlık seçiminin “gizli oy” ile yapılmasını hükme bağlarken milletvekillerinin gerçek iradesinin sandığa yansımasını amaçlamış olmalıdır. Meclis başkanı seçilemiyorsa bu da bir “irade beyanıdır” ve süreç yasalara, etik kurallara ve nihayet siyasi tercihlere göre sonuna kadar sürdürülmelidir.
Ama “birileri”, yeter dedi! Bu kadar seçim yeter! “Birileri” işe karışıyor ve bu “demokratik süreç” çalışamaz hale getiriliyor.
Hafta sonunu infial içinde geçirdik. Yenidoğan servisindeki prematüre bebekler için hazırlanan mamada su yerine alkol kullanılmış… Bebeklerden biri hayatını kaybetti. Çok şükür, diğerlerinin durumu iyiye gidiyor. Olay belki bir “hata” ile başlamıştır ama biz bundan “hataya olanak veren bir çalışma düzeni” olduğunu anlamak zorundayız. Nasıl çalıştığımız belli değil; hiçbir işte ve hiçbir yerde!
Hiçbir haftayı kazasız geçirmiyoruz. Yollar adeta kan gölü… “Sürücü hatası” deyip geçiyoruz.
Yalnız yaşam alanlarında değil, Kıbrıs sorunu gibi her şeyimizi etkileyen bir konuda da ne yaptığımızı bilmiyoruz. Rum Yönetimi Başkanı Hristodulidis, yarın Beyaz Saray’da ABD Başkanı ile görüşecek. “Görüşecek de ne olacak” diyebiliriz ama Rum tarafının ABD ile kurduğu ilişkiler “stratejik iş birliği” boyutuna vardı. Biz, bunu seyretmekle yetiyor; arada bir de kınayan demeçler patlatıyoruz!
Bunlar sadece yeni haftanın ilk gününde yaşananlardır. Bu yazı yayınlanana kadar yeni bir skandal olmamasını; başka bir felaketle daha karşılaşılmasını dilerim.
Bu olaylar nedeniyle kimilerimiz gerçekten ilgilenmek durumunda olduğumuz işlerden koptuk ama adamızda bulunan yüz binlerce kişi, hiçbir şey olmamış gibi günlük görevlerini yerine getirmeye koştu. Kuzey Kıbrıs’ta işlerin çoğunu yabancılar yapıyor. İşlerini yapıyor ve bizim bilmediğimiz gündemlerinin peşinde koşuyorlar. Öyle anlıyorum ki bu grubun KKTC’de olan bitenden haberleri bile yoktur. Olan bitene anlam kazandırmaları, endişelenmeleri veya sevinmeleri beklenemez. Yollarda ölenlerin, inşaatlardan düşenlerin, yenidoğan servisinde çocuğu olanların önemli bir kısmı da onlardır ama onların birbirlerinden de haberleri yoktur…
KKTC’de “kamuoyu” da kalmadı diyebiliriz. Kamuoyunun kaybolması, sorumluların “vurdumduymazlık” aşamasına geçmesini kolaylaştırdı. Onlar da kendi hayatlarını yaşıyorlar!
Dün, bu sorunlar tartışılırken genç bir kadın, “miadını doldu” dedi. KKTC’den mi bahsediyordu yoksa KKTC’deki düzenden mi? Kıbrıslı Türklerden mi söz ediyordu yoksa?
Bilemedim!
Miadı dolan o kadar çok şey var ki; bilemedim doğrusu!