Açıklama şu şekilde:
Medyamızda şiddete teşvik ve nefret dili giderek daha yoğun bir oranda kullanılmaya başladı. Özellikle firar eden Aleksander Satlaev’in yakalanmasından sonra bazı medya mecralarında kullanılan dilin birçok kişinin Medya Etik Kurulu’na (MEK) şikâyette bulunmasına yol açmıştır. Bunu göz önünde tutan MEK, bu konuyla ilgili gazetecilik meslek etik kurallarını tüm meslektaşlarımıza anımsatmak gereğini duymuştur:
Gazetecilerin asli görevleri, gerçeğin peşine düşerek toplumu en doğru şekilde bilgilendirmek, sansasyondan kaçınarak kişilere zarar vermekten kaçınmaktır.
Gazeteci, demokratik değerlere ve insan haklarına aykırı yayın yapmamayı prensip edinmelidir.
Yayımlanan haber, görüş ve yorumlarda, bir insanın davranışının veya işlediği suçun, haber konusu olayla doğrudan ilgili olmadıkça, onun ırkından, milliyetinden, dinî veya mezhepsel inancından, cinsiyetinden, cinsel kimliğinden, cinsel yöneliminden, yaşından, engelinden veya başka bir özelliğinden kaynaklandığını ima eden vurgulardan kaçınılmalıdır.
Şiddeti haklı gösteren, özendiren ve kışkırtan, nefret ve düşmanlığı körükleyen nitelikte yayın yapılmaktan kaçınılmalıdır.
Irka, milliyete, etnik kökene, cinsel kimliğe, cinsel yönelime, dile, dine ve mezhebe yönelik ayrımcılığı teşvik edecek yayın yapılmamalıdır.
Gazeteci, elde ettiği bilgileri doğrulatmak için çaba gösterdiğini okura anlatmalıdır.
Gazeteci, kişi ve kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde aşağılayan, hakaret içeren ifadeler kullanmamalıdır.
Özel yaşamın gizliliği esastır. Üstün bir kamu yararı olmadıkça veya kişinin rızası alınmadıkça özel yaşamın gizliliğini ihlâl eden habercilik yapılmamalıdır.
Gazeteci kimliğini taşıyan herkes, gazeteciliğin evrensel ilkelerine uymaya özen göstermelidir.
Demokrasilerde 4. Güç olarak adlandırılan medya en güçlü kültürel iletkenlerdendir. Birincil görevi, kamu yararına dönük, gerçeği ortaya çıkaracak habercilik yapmak olan medyanın zaman zaman bu asli görevinden uzaklaştığı gözlenmektedir. Siyasi erk, sermaye ve başka etkenlerden dolayı, kendi benimsediği, inandığı, kabullendiği veya kabul edilmek durumunda bırakıldığı, karşısında olanları “öteki” olarak gördüğü unsurlara karşı çok tehlikeli bir silah olabilmektedir. Öylesine tehlikeli olur ki toplumsal barışı bozar; insan haklarının ve demokratik yaşam ilkelerinin çiğnenmesine yol açabilir.
Bu yüzden medyanın, medya mensuplarının meslek ilkeleri çerçevesinde hareket etmeleri, evrensel etik ilkelere uygun, sorumluluk bilinciyle ve dikkatli davranmaları kaçınılmazdır.
Medya sorumsuz ve dikkatsiz davranırsa, kişilerin, toplumların, ulusların birbirlerine karşı nefret duygularının ve ırkçılığın üretilmesinin ana kaynağı olur. Bu duyguları besler, artırır ve güçlendirir. Medyanın sorumsuz davranışının bir başka sonucu da “ötekilere” karşı, etik olmayan, hedef göstermeye yönelik üretimler nedeniyle ortaya konulan tutumu meşrulaştırmaktır.
Günümüzde artık “Yeni Medya” denilen, uçsuz bucaksız bir mecra vardır. Bu mecra, çok hızlı, çok etkili, anında karşılık veren, anında hedefe yönelen denetimsiz bir alandır. Bu durumda, “Irkçılık ve nefret” söyleminin yarattığı tehlikenin boyutları kat kat arttı. Nefret söylemi günümüzde en çok bu alanda üretilmekte, çok daha hızlı ve etkin şekilde kitlelere iletilmekte, anında etki tepki yaratmaktadır. Böylece hedef alınan kişi ve toplumların yaşamında yıkıcı sonuçlar doğurabilmektedir.
Saygıyı, hoşgörü kültürünü zedeleyen “nefret söylemi”, çeşitli bakış açılarının adil şekilde değerlendirilmesini engeller. Çeşitliliğin güzelliklerini göz ardı eder.
Temelinde, önyargılar, ırkçılık, yabancı korkusu, yabancı düşmanlığı, tarafgirlik, ayrımcılık, cinsiyetçilik, homofobi yatan “nefret söylemi”nin yarattığı olumsuzluklar temel insan haklarının çiğnenmesine kadar uzanmaktadır. Kendisinden farklı olana, “ötekine” karşı olan tahammülsüzlüğün giderek arttığı toplumlarda yaşam haklarına müdahale edilecek noktaya ulaşılabilinir.
İnsanlar bir gruba aidiyetleri, hastalıkları, renkleri dolayısıyla küçük düşürülebilir, hedef gösterilebilir, önyargıların kurbanı olabilirler.
Medya, ırkçı nefret söylemiyle zaman zaman “ötekine” karşı eylemleri kışkırtır.
Birincil görevi kamu yararına dönük, gerçeği ortaya çıkarmak olan medya mensuplarının zaman zaman bu ilkeden uzaklaştıkları görülmektedir. Ötekileştirme, ırkçılık, cinsiyet ayrımcılığı, doğrudan doğruya insan haklarıyla ilgili ihlaller, nefret söylemleri, hedef gösterme medyada tehlikeli bir silah haline dönüşebilmektedir.
Nitekim Aleksander Satlaev olayında bilerek veya bilmeyerek bu türden hatalar işlenmiş ve adeta şiddet teşvik edilmiştir. Gazeteciler kendilerini savcı ve yargıç yerine koyup birtakım hükümler vermişlerdir. Olaylara ayna olacaklarına olaylara müdahil olmuşlardır.
MEK olarak tüm meslektaşlarımızı bu türden davranışlardan tenzih etmek arzusundayız.