Doğu Akdeniz’de en önemli sorun artık Kıbrıs değil, Libya. Doğal gaz kaynaklarından değil, halen çalışan petrol yataklarından, deniz yetki alanlarının paylaşımında önem arzeden büyük bir toprak parçasından söz ediyoruz.
Doğu Akdeniz’de büyük bir mücadele sürüyor. Libya’yı parçalayarak ve ortaya çıkacak devletçikleri kendilerine bağlayarak nufüzünü artırmak isteyen Fransa gibi devletlerin girişimleri Türkiye’nin karşı atakları ile engellenirken, Türkiye de Mısır-Yunanistan deniz alanları sınırlandırma anlaşmaları gibi anlaşmalarla karşılaşıyor. Türkiye, şimdilik bölgede ciddi bir güç olan hiçbir devletin desteğini alamamış görünüyor. Buna karşın bazı siyasi grıplarla işbirliği yapmaya çalışıyor. Bu durum, Türkiye’yi uluslararası alanda ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakırken, Türkiye bu zorlukları sahaya hakim olarak aşmaya gayret gösteriyor.
Nitekim, Yunanistan ile çatışmadan kaçınmak için ertelenen araştırma ve tatbikatlar Mısır-Yunanistan anlaşmasından hemen sonra yeniden icra edilmeye başlandı.
Libya, bu süreçte çok önemli bir rol oynayacak görünüyorum. Doğu Akdeniz’deki en önemli sorun, artık, “Kıbrıs sorunu” değil “Libya sorunudur”!
LİBYA’DA DENGE DEĞİŞTİ
Libya’da Türkiye’nin desteğini alan Ulusal Mütabakat Hükümeti, arazideki askeri dengeyi kendi lehine değiştirmeyi başardı. Daha önce başkent Trablus’un Hafter güçlerinin eline ne zaman geçeceği tartışırken, şimdi UMH güçlerinin ilerlemesi durdurulmaya çalışılıyor.
Libya’da askeri çatışmalar, Türkiye destekli Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) güçlerinin Sirte kenti önlerine kadar ilerlediği Haziran ayından itibaren yerini sükûnete bırakmış görünüyor. Uluslararası baskılar sonucunda UMH’nin Sirte ve Cufra operasyonlarını askıya alması, General Halife Hafter’e bağlı güçlerin de karşı atağa geçmemiş olması taraflar arasında fiili bir ateşkesin zeminini oluşturdu.
General Hafter’e bağlı güçleri Trablus ve bölgesinden uzaklaştırmayı başaran UMH güçleri, doğu ve batı Libya’yı birbirine bağlayan stratejik önemdeki Sirte ve Cufra’nın kontrolünü alabilmek için 6 Haziran’da Zafer Yolu Operasyonu’nu başlatmışlardı. Türk Silahlı Kuvvetleri’nden eğitim ve teknik destek alan UMH, Sirte sırtlarına kadar gelmiş ancak Hafter güçlerinin sert direnişi ve ona destek veren Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerin askeri müdahale tehdidinde bulunmaları operasyonun tamamlanmamasına neden olmuştu. Haziran ayı ortasından itibaren taraflar arasındaki çatışmalar şiddetini yitirmeye başlamış daha sonra da nerdeyse tamamen donmuştu.
Süreci yakından takip eden diplomatik kaynaklar, Almanya ve ABD gibi önde gelen ülkelerin telkinleri sonucu tarafların fiili bir ateşkeste uzlaşmak durumunda kaldıklarını, özellikle Sirte’de yaşanabilecek şiddetli ve yıkıcı bir çatışmadan tarafların uzak durmayı tercih ettiklerinikaydediyorlar.
Türkiye bu yeni süreçte, üç ayaklı bir diplomasi takip ederek hem ateşkesin kalıcı bir hale gelmesine, hem de Kuzey Afrika’nın önemli petrol rezervlerine sahip olan ülkesi Libya ile ekonomi, enerji ve belediye hizmetleri alanlarında işbirliğini daha da derinleştirmeye çalışıyor.
Geçen hafta, Libya’nın başkenti Trablus’a sürpriz bir ziyaret yapan Türkiye Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, iki ülkenin ortak bir komite kurarak başta Türk firmalarının geçmişten kalan alacaklarının ödenmesi ve Libya’nın kalkınması için atılacak ortak adımları ele alacaklarını kaydetti.
Çavuşoğlu da, taraflar arasında çatışmaların durmuş olduğuna dikkat çekerek, “Her ne kadar resmi olarak ilan edilen bir ateşkes olmasa da sahada bir sükûnet var” ifadelerini kullandı. Çavuşoğlu, “Şimdi halk hizmet bekliyor. Özellikle Ulusal Mutabakat Hükümeti kontrolünde yaşayan halkın beklentileri var. Elektrik, su, temizlik, belediye ve toplu taşıma gibi temel ihtiyaçların acil karşılanması lazım” diyerek bu süreçte Ankara’nın uyguladığı politikanın işaretlerini verdi.
ÜÇ AYAKLI DİPLOMASİ
Türkiye’nin bu süreçte izlediği politikanın üç temel ayağı bulunuyor; ateşkesi UMH’nin istekleri çerçevesinde kalıcı hale getirmek, güçlü bir bölgesel ittifak kurmak ve Libya ile kârlı bir ekonomik işbirliği çerçevesi geliştirmek.
Libya’da sürecin en önemli unsuru,Trablus ve Tobruk yönetimlerini kalıcı bir ateşkes anlaşması üzerinde uzlaştırmak ve ülkeyi siyasi ve toprak bütünlüğünü bozmadan istikrara kavuşturmak olarak görülüyor.
Çavuşoğlu da Libya temasları sırasında yaptığı açıklamada müzakerelerin sürdüğünü belirtirken, “Şu anda masa deneniyor, yani diplomasi. Biz, bu masanın her zaman baş aktörü olduk. Yani gerek İstanbul’da, Moskova’da, Trablus’da, gerek diğer platformlarda, şimdi yaptığımız görüşmelerde” ifadelerini kullandı.
Türkiye, bu süreçte Ocak ayında Berlin Konferansı’na ev sahipliği yapan ve şimdi de AB dönem başkanı olan Almanya ile yakın bir diplomasi yürütüyor. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun 2 Temmuz’da Berlin’e yaptığı ziyarette Alman Dışişleri Bakanı Heiko Mass ile yaptığı görüşme ve ayrıca Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Şansölye Angela Merkel’in sık telefon görüşmelerinde Libya’da ateşkes konusu öne çıkan konu başlıklarından biri oldu.
SİRTE VE CURFA KİLİT ÖNEMDE
Almanya’nın önerisi, Sirte ve Cufra’yı da kapsayacak şekilde tarafları birbirinin menzilinin dışında bırakacak silahtan arındırılmış bir bölge yaratmak. Türkiye ve UMH ise bu iki kentin 2015 anlaşması çerçevesinde UMH’ye bırakılması gerektiği görüşünde.
Türkiye, Rusya ile de kalıcı ateşkes müzakerelerini yürütüyor. Libya’da paralı asker Wagner Grubu aracılığıyla aktif olarak yer alan Rusya, acil ve koşulsuz ateşkes ilan edilmesini istiyor. Türkiye ve UMH ise ateşkesin kalıcı bir anlaşmanın parçası olmasını talep ediyor ve Hafter’in ateşkesi ihlal etmeyeceği yönünde garantiler verilmesini masaya sürüyor. Temmuz ayında Ankara’da yapılan Türk-Rus görüşmeleri sonucunda Libya’daki sorunların çözümü için Ortak Çalışma Grubu kurulması fikri gündeme gelmiş bu da Suriye için oluşturulan “Astana Süreci” türü bir mekanizmayı akıllara getirmişti.
İTALYA VE MALTA KARTLARI
Türkiye’nin politikasının ikinci önemli ayağını Libya’da yaşanan sıkıntılardan en çok etkilenen iki ülke İtalya ve Malta ile bir ortaklık kurmak oluşturuyor. Her iki ülke de, başta Fransa olmak üzere AB ülkelerinin Afrika’dan kaynaklanan göçmen probleminin çözümü konusuna yeterince eğilmediklerinden ve Hafter’e sağlanan desteğin Libya’daki istikrarsızlığı derinleştirdiğinden şikâyet ediyorlar. İtalya ile hem savunma hem de dışişleri bakanları arasında son dönemde diplomatik trafik hızlanırken, Akdeniz’de gerçekleştirilen ortak deniz eğitimleri de önemli gelişme olarak değerlendirildi.
Malta, İtalya ve Türkiye’nin Trablus merkezli UMH’ye dönük desteklerini artırmaları, Hafter’in arkasında Fransa, Rusya, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır’dan oluşan bloka bir yanıt olarak da görülüyor. AB üyesi Malta’nın İrini Operasyonu’na katılmaması, İtalya’nın Fransa ile Libya konusunda farklı bir pozisyonda olması Brüksel’in bu konuda tam bir birlik içinde hareket etmesini önleyen unsurlardan sayılıyor.
Türkiye’nin attığı adımlar arasında Afrika kıtasındaki dostlarının sayısını artırma çabaları da yer alıyor. Libya ile çok uzun kara sınırına sahip Cezayir ile son dönemde artan diyalog bu kapsamda da değerlendiriliyor. Cezayir Cumhurbaşkanı Abdülmecid Tebbun’un Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan rica etmesi üzerine, 2019’un sonunda Türkiye’ye kaçan eski Cezayir Genelkurmay Başkanı Ahmed Kayid Salih’in eski başyaveri Guermit Bounouira’nın Cezayir güvenlik güçlerine teslim edilmesinin de tesadüfi olmadığı kaydediliyor.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun Temmuz ayı içinde gerçekleştirdiği Afrika turunda da Libya’nın güneyden komşusu Nijer’i de dahil etmesi ve görüşmelerde bu konuda politikaları ortaklaştırmaya çalışması dikkat çekici bulundu.
Libya sürecinde Türkiye’ye en çok destek veren ülkelerin başında gelen Katar ile de diplomatik trafik geçen ay yoğunlaştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, pandemi sürecinde ilk yurt dışı ziyaretini Katar’a yaptı. Savunma Bakanı Hulusi Akar da Katar’a ayrıca bir ziyaret gerçekleştirdi.
Erdoğan, Katar ziyareti sonrasında yaptığı açıklamalarda, bu görüşmelerin ardından Libya’daki süreçlerin çok daha etkili şekilde takip edileceğini söylemiş; bu da Sirte ve Cufra operasyonunun yakında başlayacağı şeklinde değerlendirilmişti.
EKONOMİK ÖNLEMLER
Libya Başbakanı Fayiz es-Serrac’ın son dönemde ardı ardına gerçekleştirdiği Türkiye ziyaretlerinde sahada yaşanan askeri çatışmalar kadar Ankara ile Trablus arasında oluşturulmaya çalışılan ekonomik ve ticaret işbirliği ortamı da yer alıyor.
Uzun süren çatışmalar nedeniyle birçok yerde altyapı sorunları yaşayan Sarraj yönetimi, Hafter’in engellemeleri nedeniyle petrol satışlarının ve gelirlerinin azalmasında dolayı gerekli onarım ve yatırımları da gerçekleştiremiyor. Erdoğan ile Serrac arasında yapılan görüşmelerde, ekonomik ilişkilerin geniş bir çerçevede ele alınması, Libya’nın enerji alanında Türk şirketlerine imtiyaz vermesi gibi konular da yer alıyor.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, temasları sırasında Libya Kalkınma Bakanlığı’ndan bir heyetin bu hafta Ankara’ya gideceğini ve bu ülkenin yeniden imarı ve kalkınması için atılacak adımların ele alınacağını söyledi. Bu kapsamda daha önce Libya’da iş yapan Türk şirketlerinin alacaklarının ödenmesi, yarım kalan işlerinin tamamlanması gibi konuları da çözmek için ortak komisyon kurulacağını belirten Çavuşoğlu, Ankara-Trablus arasında uzun dönemli bir işbirliğinin işaretlerini verdi.Diplomatik kaynaklar, Ankara’da yapılacak temasların devam eden bir sürecin parçası olacağını, amacın iki ülke arasında her iki tarafın da uzun dönemli yararına olacak kapsamlı anlaşmaların temelini atmak olduğunu belirtiyorlar. Bu sayede Türkiye’nin Libya’nın uzun sürecek yeniden yapılanması ve kalkınmasında en önemli aktörlerden olmayı planladığı değerlendiriliyor.