DEM Parti Şanlıurfa Milletvekili Ömer Öcalan, Abdullah Öcalan’ın mesajını iletti: “Koşullar oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim.”
Anlaşılan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, “teröristbaşı” olarak mahkum ettiği Abdullah Öcalan ile pazarlığa oturmaya hazırlanıyor. Öcalan da bazı “koşullar” ileri sürecek tabii… İktidar kalemşörlerinden biri ise, Öcalan’ın “hapiste ölmek istemediğini” söylediğini iddia etti. Hapiste ölmek istemeyen Abdullah Öcalan, Türkiye hükümetinin istediklerini yapacak, hapis gibi olsa da bir evde, evinde, ölme olanağına kavuşacak.
Tuhaf olan, bu pazarlık sonunda PKK’nın bitirileceğinin ve Kürt sorununun çözümleneceğinin düşünülmesidir. Kürt sorunundan o kadar zarar gördük ki, böyle bir olasılık bile hepimizi umutlandırıyor tabii… Ama az da olsa, geçmişe de bakmak ve kuşkucu olmak zorundayız: Bütün bunlar Kürt sorununu çözmeye yeter mi? Amaç, gerçekten de Kürt sorununu çözmek ve Türkiye’yi güçlendirmek mi?
Demirtaş’ın “demokratik siyaset” formülüne itibar etmeyip Öcalan’ın “silahlı eylemini” ödüllendirmek hangi aklın ürünüdür ve amacı nedir?
Uzun yıllardan beri devam eden çatışma öylesine çetrefilli hale geldi ki, ben karar verici olabilseydim, Kürt sorununu çözmeden önce önemini ve bedelini azaltmaya çalışırdım. Hemen yapılabilecek, iki dudağımın arasında olan ama yapılmayan; yapılmaları halinde insanlara rahat bir nefes aldıracak ama tepki çekmeyecek işleri yapmaya koyulurdum. Zaten yeterli hukuksal zemin vardır; bu zeminden ayrılmadan Demirtaş gibileri serbest bırakır veya bıraktırırdım. Kürtçe konuşmaya, şarkı söylemeye, reklam yapmaya uygulanan fiili kısıtlamaları hemen kaldırırdım. Özgürlükler kendini “Türk” olarak tanımlayanlar için de “yasak” biliyorum ama Anayasal hak ve özgürlükleri polisiye tedbirlerle kısıtlamaya son verir; kendini “Kürt” diye tanımlayan insanların rahat bir nefes almasını sağlardım.
Bunlarla işe başlansa Bahçeli’nin konuşmasından sonra oluşan tepkilerin hiçbirinin oluşmayacağına isteyen herkesle bahse girebilirim… Tersini iddia edenin çıkacağını da sanmıyorum zaten…
Bu durumda aklıma, “İşe bunlarla başlamak varken, Bahçeli neden Öcalan’ın TBMM’ye getirilmesinden söz etti ve dünya kadar tepkiye neden oldu?” sorusu takılıyor… Bu soruya yanıt ararken TUSAŞ saldırısına tanık olduk. Öcalan’ın Meclis’e getirilip konuşturulması fikrine gösterilen tepkiler yeterli bulunmamış olmalı ki bir de saldırı organize edildi gibime geliyor. Can kayıpları; Türkiye’nin en önemli savunma sanayii tesisinin korunamadığı gibi sonuçlar üretildi… Tepki artsın; provakasyon amacına ulaşsın diye mi oldu bütün bunlar?
Ortalıkta çeşitli senaryolar dolaşıyor tabii… Senaryonun ne olduğuna dair ip uçları da belirmeye başladı zaten…
Ben, bunların en kötüsünden daha kötümserim! O kadar kötümserim ki elim, ne öngördüğümü yazmaya gitmiyor!