Etrafımızdaki coğrafyada olan gelişmelere de bakarak okumuş, kültürlü, aydın insanlar olduğumuzla ilgili şükür edip övünüyoruz.
Bu tanıma uyan insan söylenene, uymayanlar da söyleyene bakar.
Biz bu tanımlamanın tam da 11 Ekim seçimlerine yaklaştığımız günlerde neresindeyiz diye düşünmemizde fayda var.
Söyleyene göre hareket edenler muhakeme yapmaktan her ne sebepten dolayı olursa olsun uzak durmayı peşinen kabul ederler. Söyleyene göre yönünü belirleyip kendi aklı ile düşünmeyi bırakırlar. Umursamaz bir tavır ile aklını kiraya verirler. Bunun ne sağcısı ne de solcusu diye bir ayırım da yoktur. Kurnaz olanlar özellikle seçim dönemlerinde bu kiraya verme işleminden maddi kazanç da elde eder.
Siyasetin ve siyasetçinin ağırlıklı olarak böyle bir görüntü yaratmasının ve böyle devam etmek istemesinin sebebi ne olabilir?
Siyasetçideki bu davranış toplumda ya geniş bir destek buluyor ya da siyasetçi toplumda karşılığı olduğunu düşündüğü güçlü bir sürü psikolojisi varsayımına dayalı bir beklenti ile buna yatırım yapmayı çok daha karlı bir siyasi yatırım olarak görüyor.
Hangisi olduğuna karar vermekte zorlanıyorsanız haklısınız çünkü doğru cevap her ikisidir. Tavuk yumurta ilişkisi misali hangisi bu duruma gelmemize sebep olmuştur artık çok da önemli değildir.
Zaman içinde ana akım siyasete hâkim olmuş bu karşılıklı davranış ve beklenti sarmalı, siyasi hesapların temeline esas olunca toplum nezdinde farkındalığı artırmak adına ayna tutmak elzem olmuştur.
Bu siyasi anlayışta hangi siyasi görüşe bağlı olursa olsun problemlere çözüm nasıl üretilir, bunun için kiminle, nasıl iş birliği yapılır sorularının cevabı için çalışmak yoktur. Yaratıcı politikalar ortaya koymak, hesaplı risk alarak yeni çözümler denemek yoktur. Adayların katılımı ile siyasi tartışmanın bunlar üzerinden kalitesini artırmak hiç yoktur.
Devlet adamlığına uygun hangi davranış içinde olunması gerekliliği ile ilgili topluma ilham verecek, rol modeli olacak bir davranış örneği ortaya koymak da yoktur.
Bu siyasi anlayışın gereği olarak olmayanların yerine başka bir şey vardır ama.
Örneğin bizim için hayati öneme sahip Türkiye ile ilişkilerin ‘yalakalık ile efelenmek’ arasında gidip geldiği uç noktaların her ikisini de sağlıksız bulup sorgulayanların söylediklerine yönelik cevap yerine söyleyenler üzerinden polemik yaratmak vardır.
Birine karşı çıkarken diğerini savunur duruma düşürme çabası vardır.
Yetersizliklerini kavgayla gidermeye çalışan yandaşların da desteği ile
ya Türkiye’ye laf sokuşturmak ya da içimizde olduğu iddia edilen bir kesime “hain” diye laf sokuşturmak vardır.
Mahalle kavgası yapabilme becerisi ile tepki oylarını pekiştirme hem “yalaka” hem de “isyankarların” ortak siyaseti oldu.
Başınızı kaldırıp bakın. Geldiğimiz nokta budur. Ve maalesef siyasetin bu hale gelmesinde Türkiye’mizin şu anda görevde olan yetkililerinin katkısı vardır.
Yalakaların ve isyankarların anketlerde önde olduğu düşünülmesi istenilen adayları kazanırsa yalakalık ve efelenmek ile bir 5 yıl geçirirsek söyleyecek lafımızı olmamalıdır.
İstediğimiz ve beklediğimiz bu mudur?
Anketlerde önde olduğu düşünülmesi istenen iki adaydan biri yalakalığı diğeri de isyankarlığı temsil etme rahatlığında hareket etmelerinin yegâne sebebi söyleyene göre oy verecek olan bir kitlenin oluşmuş olmasına olan beklentiden dolayıdır.
Bu iki aday Türkiye’ye yalakalık ve efelenmek noktasında ne kadar pot kırarsa kırsın söyleyene göre hareket edeceklere güvenerek birinci turu çantada keklik olarak görüyor.
İkinci turda da ilk turda başka çıkar kapısı olmayan ‘koyunların’ yanına özellikle hem sağ hem de sol kesimde sayıca fazla olan ‘gezgin eşeklerin’ tek seçeneği ben olurum varsayımı ile hareket ediyorlar.
Siyaseti sirke çeviren siyaset anlayışına dur diyene kadar bu sürü siyaseti devam eder gider emin olun.
Geri çekilip sirke dönen hayvanat bahçesine çadır kuran siyasilere ve siyaset anlayışına bir bakın lütfen.
Bu siyasi anlayışın diğer adı da siyasi tembellik ve beleşçiliktir.
Bunun için adayları tekli değil de ‘ikili’ veya ‘üçlü’ olarak açık oturuma çıkartmak bu siyaset anlayışının da sonu olacak bir adım olur. Bundan kaçmak da bu sürü siyasetinin semptomu olan siyasi tembellik ve beleşçiliğin doğal sonucudur.
Bunu da bir kenara not edin!
Bunun için Tatar’ın atıp tuttuğu Maraş konusunda yine bu konuda iddialı olan Özersay ile niye ikili bir açık oturuma çıkmadığının üzerinde durmak ve irdelemek lazım. Ayni şekilde yarın Akıncı’ya yapılacak benzeri bir çağrıya vereceği cevap da bunun için önemlidir.
Tekli yerine ikili formatta açık oturum çağrısının diğer adaylar için de hemen yapılması bir taraftan şaibeli anketler diğer taraftan da koyunlar ve eşekler varsayımına dayalı siyaset anlayışından demokrasimizi kurtarmak için elzem hale gelmiştir.
Kararlı bir şekilde söylenenlere bakıp içi boş mu dolu mu diye sorgulanmasını da ikili açık oturumlarda izleyip tavır alıp dur diyene kadar bu sürü varsayımına dayalı siyaset bitmez.
Ama bilin ki öncelikli olarak söylenene göre değerlendirme yapıp ses vermezsek er ya da geç bu naiflik hepimizi bitirir.
Ezber bozacak hamle için sürüleri sessizce seyreden merkezdeki kararsızlara 11 Ekim’de büyük bir görev düşmektedir. Bu günleri ararız. 11 Ekim seçim sürecinde yaşananlardan dolayı sürü psikolojisi ile söyleyene göre ‘yalakalık’ ve ‘isyankârlık’ arasında tercih yapmak istemediğimizi hem kendimize hem Türkiye’nin devlet yetkililerine hem de Kıbrıs ile ilgili taraf ve kurumlara net bir şekilde göstermemiz gerekir.
Yaşananlardan dolayı bu artık bir Cumhurbaşkanı seçiminden öteye geçmiştir.