Gerçekçi olalım çözüm olsun ya da olmasın, tanınsın ya da tanınmasın bir sonraki nesle “yönetilen bir yapı” bırakacağımız ile ilgili umutlarımız her geçen gün azalıyor. Olanakların çok daha sınırlı olduğu dönemlerde devlet memur olan bir anne ve babanın evladı olarak toplum nezdinde 30 yılı aşkındır “devlet” diye adlandırdığımız mevhumunun giderek yok olup gittiğini görmek hem üzüntü hem de endişe verici noktaya gelmiştir. Baksanıza kaç aydır “zehir soluyoruz, yakıt alımında büyük yolsuzluk var” diye belgeleriyle Teknecik elektrik santraline işaret ediliyor. Konuyla ilgili bakanın ve her beceriksizliği gündeme geldiğinde cevaben dünya iyisi olduğu söylenen Başbakanın takındığı tavra bakar mısınız? Hangi kritere tabii tutsanız savunulacak bir tarafları var mı? Olsa demokrasinin gereği olarak televizyona çıkıp karşılıklı bu konuyu niye tüm açıklığıyla tartışmaktan imtina ediyorlar?
Yönetim ilmine haksızlık yapmadan olanın adını doğru koyalım. Gelinen noktada günlerdir devam eden bu durum “kötü yönetime” örnek olmaktan çıkıp “kötülüklerin yönetimine” dönüşmüş durumdadır. Temiz hava ve sağlıklı yaşam hakkına olan hassasiyet siyaset dışından bir avuç insanın belgeleriyle sosyal, yazılı ve sözlü medyada konuyu ısrarlı bir şekilde canlı tutmaları ile siyaset üstü ortak bir payda olma potansiyeline dönüşmüştür. Birçok konuda olduğu gibi geciksek de dünyadaki ana akım siyasetin parçası olan “sürdürülebilir sağlıklı yaşam için temiz çevre ve hava hakkını” konu başlığı yapma fırsatı doğmuştur. Yeni siyaseti şekillendirmek için bir umut ve fırsattır temiz çevreye olan hassasiyet. Vatanseverlik yalnızca Rum’a ve diğer emperyalistlere karşı top tüfekle cephede olunca olmuyor.
Evinin bahçesinden, mahallenden, soluduğun havadan başlıyor.
Teknecik santrali ile ilgili ortaya çıkan gündem yalnızca kirli yakıt ve alımlardaki açıklanamayan yolsuzluklarla ilgili değildir. Bunun çok ötesindedir ve siyasetin de bunu böyle görüp ele alması şarttır. Sokakların niye kirli olduğunu, toplumdaki giderek artan kayıtsızlığı ve sahiplenme duygusundaki eksikliği hem anlamak hem de bu gidişatı durdurmak için siyasetin birleştirici bir unsur olarak temiz çevre ve havayı ön plana çıkarması hamaset dolu boş nutukların önüne geçmesi lazım.
Kıbrıs Türkünün penceresinden 60 yılı aşkındır yaşadıklarını göz önüne alarak çok da haksızlık etmek istemem ama temiz siyaset ve temiz toplumdan önce temiz çevre ve doğaya saygı olması lazım. Teknecik santralinde ortaya çıkan “kötülükler yönetimine” karşı siyaset üstü bir karşılığın olması gerekiyor.
Evimizin bahçesinden başlayarak çevreye olan hassasiyet ve farkındalığı birbirimize parti gözetmeksizin teslim etmeden iyileşme sürecine girmek ve sosyal, ekonomik siyasi gelişimimizi ilerletmek pek mümkün olmayacaktır. Bir sonraki yazıda aynı konuya “nereden başlardım” sorusuna cevap vererek devam edeceğiz.