Türkiye’deki seçim sonuçlarını biliyoruz; Erdoğan kaybetti!
Erdoğan’ın kaybedişi, kimi yayın organları ve yorumcular tarafından “demokrasinin zaferi” olarak değerlendiriliyor. Aslında bu ifade, Erdoğan’ın kaybetmeye razı ve hatta hazır olduğu görüşünü de içeren bir anlam taşır; kaybedişi olağanlaştırmak için kullanılmaktadır.
Demokrasinin kazanmış olması için ortada “demokratik bir siyasal düzen” olması, seçimlerin demokratik kurallara uygun olarak yaşanması ve sonuçta herkesin kendi işine dönmesi; “demokrasi kazandı” gibi bir cümlenin de asla kurulmaması, böyle bir cümle kurmaya ihtiyaç olmaması gerekirdi.
Ortada demokrasi yok ki kazansın veya kaybetsin! Yok öyle bir şey!
Yine de ortada bir kaybeden var: Erdoğan! Enflasyon, manipülasyon, dezenformasyon ve hatta atmasyon! Bütün “akşınlar” kullanıldı ama halkın öfkesinin sandığa yansıması engellenemedi.
Türk halkını öfkelendiren pek çok neden vardır. Yurttaşlar, kendi duyarlılıklarına göre öfkelerini de şekillendiriyorlar. Emekliler ve emekli yakınları, bunca pahalılığa karşın kendilerine reva görülen sefil hayata öfkelendiler. Hali vakti yerine olanlar, çocuklarının bu topraklarda yaşama olanağını kaybetmesine üzüldüler. Bazıları, demokratik kurallara uygun bir siyasi yarış olmamasından etkilendiler. İslam dinine samimiyetle inanmış olanlar, yapılanların “caiz” olmadığına kanaat getirmiş de olabilirler. Gerçekte Erdoğan iktidarı tam bir “totaliter oligarşi” haline geldi. “Ya bendensin ya da kara toprağın” anlayışı, iktidarın tüm unsurlarına hâkim olmuş görünüyor. Bunu biliyorduk ama bütün seçim kampanyası boyunca da izlemek zorunda bırakıldık. Halkın farklı kesimlerini AK Parti adaylarına oy vermemeye, tersi olarak rakip adayları desteklemeye iten güdüler sanırım bunlar olmuştur. Seçmenler bu güdülerin etkisi ile oy kullanabildi diye demokrasi gelmiş olmaz.
Üstelik, seçimin sonrasında bazı “soğukkanlı mesajlar” verilmeye çalışılıyor olsa bile ne olacağını söylemek için henüz erkendir. Bu şok atlatılınca ne olacağını da görmemiz gerekiyor. Erdoğan iktidarının bu sonuçlardan ders alarak “demokratik gelenekleri” uygulamaya koyacağını beklemek çok naif ve safça bir beklenti olacaktır.
Seçim sonuçlarından memnunuz tabii… Sonuçlara bakarak seçim ortamında neler yaşandığını unutmak isteyenleriniz de olacaktır. “Kazandık işte; daha ne?” diyenler çıkacaktır.
Demokrasinin kazanamamasının nedeni işte tam da budur zaten! Sen kazanınca demokrasi olmuyor!
- Seçimlerde devlet parası kamyonlarla harcandı; uçaklarla dağıtıldı.
- Kamu görevlileri, militanca iktidar partisinin kampanyasını yürüttüler.
- Valiler ve emniyet müdürleri, AK Partili adaylarla kol kola yürüdüler.
- Devlet televizyonu partizanlıkta kendini bile aştı ve tam anlamı ile bir “parti yayın organına” dönüştü.
- Doğu illerinde binlerce polis ve asker, yerel yöneticileri seçmek için üniformaları ile oy kullandılar; halkın buna gösterdiği tepki izlenmeye değerdi ama görmezden gelenlerimiz daha çok oldu!
Dikkat edin, sadece ve sadece seçimlerde yaşananlardan söz ediyorum. Siz buna Kavala ve Demirtaş gibi binlerce siyasi tutukluyu da ekleyebilirsiniz. Onların üstüne kanun hükmünde kararname ile cezalandırılmış on binlerce insanı da ilave ederseniz ortada kutlanacak bir “demokrasi zaferi” olmadığını çok daha kolay anlamış oluruz.
Türkiye demokratik olsaydı, buna benzer sonuçlar daha önceki seçimlerde de yaşanır; belki de AK Parti yerine kazanan CHP’lilere karşı kazanan başka partililer bile ortaya çıkardı. Seçimin demokratik olmaması ise, AK Parti karşısında kazanılan zaferi küçültmez; tam tersine yüceltir. Bu zafer gerçek demokrasinin yolu açarsa elbette “tarihi bir nitelik” de kazanmış olur.
Ama en azından şimdilik, demokrasi yoktu ve kazanmadı!
Bundan sonra olup olmayacağını ise hep birlikte göreceğiz!