-Gazetecilik son sınıf öğrencisi Candan Mert, tesettürlü olarak iş bulma konusunda yaşanan sıkıntılar bir yana, üniversite öğrencilerinden tesettürlü olanları okullarının yapmaları için zorunlu kıldıkları stajlarını bile yapmak için kurum bulamadığını savundu.
-Mert, bu kadar “Eşitlikçi” olan toplumda bu tarz bir ayrımcılığın yaşanmasının adalet ve özgürlük ilkelerine aykırı olduğunu belirtti
-Avukat Mine Atlı, ırkçılığın ve ötekileştirmenin ülkemizde ciddi anlamda yaygın bir sorun olduğuna işaret ederek, “Siyasi duruşunuz ne olursa olsun, Türkiye’nin Kıbrıs üzerindeki etkisi konusundaki tutumunuz ne olursa olsun bu tutumunuzu buradaki göçmen nüfusa yönelik ayrımcılık yaparak yöneltmek hiç doğru bir davranış değildir. Bunu bir Kıbrıslı olarak sıklıkla gözlemliyor ve utanıyorum.” şeklinde konuştu
-Atlı, kişi inançları dolayısıyla tesettürlü olduğu için sosyal hayatta ayrımcılığa tabi tutularak ekonomik zarara uğruyorsa AB insan hakları sözleşmesinin ihmali gerekçesiyle dava açabileceğini kaydettiAhmet UÇAR
Çocukluk yıllarında adaya gelip burada büyüdüğünü ve bu toprakların çocuğu olduğunu ifade eden Gazetecilik son sınıf öğrencisi Candan Mert, tesettürlü olduğu için özellikle iş bulma noktasında yaşadığı sorunları Yeni Bakış’’tan Ahmet Uçar’a anlattı. Avukat Mine Atlı ise söz konusu sorunlar ve atılması gereken adımlar hakkında bilgi verdi.
“Tesettürlü kadınlar ayrımcılığa maruz kalıyor”
Gazetecilik son sınıf öğrencisi Candan Mert, tesettürlü olarak iş bulma konusunda yaşanan sıkıntılar bir yana, üniversite öğrencilerinden tesettürlü olanları okullarının yapmaları için zorunlu tuttukları stajlarını bile yapmak için kurum bulamadığını vurguladı. Mert, şikayet edilmesi için herhangi bir kurumun veya muhatabın bulunamamasının da bu durumları yaşayanların hayatını zorlaştırdığını belirtti.
“Markette bile çalışamıyoruz”
Çocukluk yıllarında adaya gelip burada büyüdüğünü ve bu toprakların çocuğu olduğunu ifade eden Mert, babasının 89 yılından beri adada yaşadığını ve iki kardeşinin de KKTC doğumlu olduğunu ifade ederken, tesettürlü olarak markette dahi iş bulmakta zorluk çektiğini dile getirdi. Tesettürlü olarak iş bulma sorununu yalnızca kendisinin yaşamadığını, adada bulunan yüzlerce tesettürlü kadının da bu dertten muzdarip olduğunu aktaran Candan Mert, bu gibi durumları yaşayanların susmasından dolayı, adada yaşayan birçok kişinin bu durumdan bihaber olduğunu kaydetti. Mert, bu kadar “eşitlikçi” olan toplumda bu tarz bir ayrımcılığın yaşanmasının adalet ve özgürlük ilkelerine aykırı olduğunun altını çizdi.
“Bireysel eylemler topluma mal edilemez”
Adada yıllardır gerek tesettürlü, gerekse de tesettürsüz olarak yaşadığını ve tüm topluma “İslamofobik” demenin doğru olmadığını vurgulayan Mert, bir toplumda yaşayan belli bir kesimin yapmış olduğu eylemi tüm topluma mal etmenin mantık dışı olacağını ifade etti. Sadece islami giyinişinden dolayı yıllardır birçok ayrımcı sözlerle karşılaştığını ve çevresinde de bu muamelelere maruz kalan arkadaşlarının bulunduğunu ifade eden Candan Mert, “Dışarıda birçok ayrımcılık ve kötü söylemler ile karşılaşsam da, samimiyetimden dolayı tanımadığım insanlara bile gülümseyerek ‘Günaydın, iyi günler, iyi akşamlar’ diyebildiğim zaman yine tebessümle aynı karşılığı verebilen insanların çoğunlukta olması beni hala mutlu edebiliyor. Hala dış görünüşle yargılamayan, seninle oturup konuşmadan sana yobaz damgası vurmayan ve önyargısız yaklaşabilen insanların olduğu düşüncesi, bu gibi ayrımcılıkların yok olmasa bile bir nebze de olsa azalabileceğine dair umudumu taze tutmama yardımcı oluyor,” ifadelerini kullandı.
“Neden çalışma isteğimize bakmıyorsunuz?”
Şahsı adına 3 yıldır hem okuyup hem de ailesinin üzerinden maddi açıdan kendi yükünü kaldırma amacıyla çalıştığını kaydeden Mert, 3 yıldır medya sektöründe olduğunu ve bunun haricinde anketörlük, alarm izleme sistemleri, fotoğrafçılık gibi işlerde de çalıştığını dile getirirken, “Evet, bu işlerde ben çalışabildim, çünkü ilk reddedilişimde vazgeçmedim, deneyin, yapabilirim; azmimi görün, dedim. Ancak bunu diyemeyen ve ayrımcılık karşısında susup, ‘tamam, ben de çalışmam’ diyen çok insanla da karşılaştım. Neden yani? Neden saygı duyulup, çalışma isteğimize bakılmıyor da, tesettürlü olduğumuz için yüzümüze bile bakılmadan geri çevriliyoruz? Ben bu işlerde çalışabildim, patronlarım yerliydi ve çok da sevdiğim, tercihlerime saygı duyan insanlardı.
Ancak gerçekleri konuşmak gerekirse, tercihlerimize saygı duymayıp, yaptığımız işe ve azmimize hiç bakmayarak islami giyinişimizden dolayı işe almayan ve bize karşı kötü muamele eden insanlar, saygı duyanlardan ne yazık ki çok daha fazla…” diyerek, bu ayrımcılığın ortadan kaldırılması için gerekli adımların atılması gerektiğine vurgu yaptı.
“Daha fazla kötülük tohumu ekmeyelim”
Mert, ilkokuldan sonraki tüm eğitimini KKTC’de tamamladığını ve adada yaşamaya devam ettiğini ifade ederken, “KKTC kadar özgürlükçü bir topluma, kendi özgürlüklerine karışılması fikri bile hoş gelmezken, İslami giyinişinden dolayı birilerinin yargılanma düşüncesi, yaşadığım ve büyüdüğüm topraklardaki insanlardan manevi açıdan uzaklaşmamdan başka hiçbir şeye yaramıyor,” dedi.
Toplum çerçevesinde düzelmesi gereken bir şeylerin olduğunu ifade eden Mert, “Şortlu birisi nasıl rahat gezebiliyorsa ve ben onlara kötü muamele edilmesini hiçbir şekilde hoş karşılamıyorsam, aynı anlayışın tarafıma da gösterilmesini istiyorum yalnızca. Çünkü yeterince kötülüğün olduğu dünyamıza daha fazla kötülük tohumu ekmeye gerek yok, güzelliklere ihtiyacımız var, insan olarak yaşamaya ihtiyacımız var. Emin olun başka hiçbir şey ne iç huzurumuzu, ne de gelecek nesil için güzel bir dünya, güzel bir Kıbrıs bırakmamızı sağlayamayacak.” ifadelerini kullandı.
“Özgürlükse hepimize özgürlük!”
Mert, “Madem herkes özgür olacak, madem bu kadar özgürlük diye bağırıyoruz, her fırsatta adalet çığırtkanlığı yapıyoruz, söylediklerimiz lafta kalmamalı ve bu sözleri samimi biçimde söylüyorsak gerçekten hareketlerimize de yansıtmalıyız. Başkalarının kişisel özgürlük alanlarına saygı duyarak, giyimlerine toplumsal yapıyı bozmayacak şekilde olduğu takdirde anlayış göstermeliyiz, diye düşünüyorum. Çünkü takdir edersiniz ki, tesettür dini olarak bir emir olduğu kadar, sosyal anlamda bakıldığı zaman da kişisel bir özgürlük ve hak olarak karşımıza çıkıyor. Özgürlük isteyen, adalet isteyen herkesin, aklı hür, vicdanı hür olan herkesin sınırları aşmayarak, herkesin dilediğince ve huzur içinde yaşaması için çaba göstermesi gerek.” dedi.
“Gördüğünüz her tesettürlüyü yobaz sanmayın”
Kendisinin işverenlerinin tamamının Kıbrıslı olduğunu anımsatan Mert, çalıştığı yerlerde kendisini giyinişi ile hor görmeyerek azmi ile değerlendiren insanların olduğunu ve iki kelime konuşmadan ‘yobaz’ damgası vurulmadığını kaydederken, “Demek istediğim, ‘gördüğün her sakallıyı deden sanma’ atasözündeki gibi, ‘gördüğünüz her tesettürlü ya da İslami biçimde yaşamaya çalışanı da yobaz sanmayın’” dedi. Toplumda Müslümanların çoğunlukta olduğunu dile getiren Mert, “Toplumun huzuru için Hristiyanlara veya ateistlere nasıl saygı göstermek durumundaysak, birbirimize de saygı duymak zorunda olduğumuzu düşünüyorum. Konuşmamın içerisinde de söylemiştim, kin, düşmanlık ile bir yere varamadığımızı yıllardır görüyoruz, yaşıyoruz. Bu tarz durumların sınavını çok acı biçimlerde ödediğimiz de oldu. Çocuklarımıza ve bundan sonraki nesillere güzel bir dünya bırakabilmek için, kin ve nefreti bırakarak birbirimize kol kanat gerip, sevmeye çalışmamız, önyargı ile hiçbir yere varamayacağımızı anlamamız gerekiyor. Çünkü bizim bizden başka dostumuz yok.
Biz de sizin dostunuz, arkadaşınızız, meraklanmayın. Dini kullanarak, tesettürü yaptığı kötü işleri kapatmak için kullanan insanlar yüzünden, hepimizi aynı sanmayın, yargılamayın. İki kelime etmeden, düşüncelerini öğrenip görmeden “Gara böcek, pis yobaz” sözlerini kullanmanızın olumlu hiçbir yanı yoktur.” şeklinde konuştu.
Avukat Mine Atlı: AB İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı bir davranış
Konuyla ilgili Yeni Bakış’a konuşan Avukat Mine Atlı ise, bir kişinin kendini ifade etme ve dini özgürlüğünün hem KKTC mevzuatı hem de AB insan hakları sözleşmesi uyarınca korumaya alındığını belirtti.
Atlı, bu nedenle özgür bir iradeyle dini ibadetini yapmak isteyen kişilere saygı duyulması gerektiğini dile getirerek, bunun bir insanlık hakkı olduğunu ve bu bu bağlamda herhangi bir ayrımcılığa uğrandığı taktirde kesinlikle mahkemeye başvurulması gerektiğini vurguladı. Kişinin dini inancı, doğduğu yer, teninin rengi veya cinsel tercihi dolayısıyla herhangi bir ayrımcılığa maruz kalması durumunda AB insan hakları sözleşmesinin ihlal edileceğini bildiren Atlı, mahkemelerin görevinin hak ihlallerine çare üretmek olduğunu ifade etti.
Atlı, kişi inançları dolayısıyla tesettürlü olduğu için sosyal hayatta ayrımcılığa tabi tutularak ekonomik zarara uğruyorsa AB insan hakları sözleşmesinin ihmali gerekçesiyle dava açabileceğini anlattı.
“Ayrımcılığa bir Kıbrıslı olarak utanıyorum”
Atlı, ırkçılığın ve ötekileştirmenin ülkemizde ciddi anlamda yaygın bir sorun olduğuna işaret ederek, “Siyasi duruşunuz ne olursa olsun, Türkiye’nin Kıbrıs üzerindeki etkisi konusundaki tutumunuz ne olursa olsun bu tutumunuzu buradaki göçmen nüfusa yönelik ayrımcılık yaparak yöneltmek hiç doğru bir davranış değildir. Bunu bir Kıbrıslı olarak sıklıkla gözlemliyor ve utanıyorum.” şeklinde konuştu.
“İnsanların ayrımcılık hislerinden beslenen faşist örgütler var”
Irkçılık dolayısıyla insanların yaşadıkları ayrımcılık duygularını besleyen çıkarcı, faşist örgütlerin menfaat kazandığına dikkat çeken Atlı, insanların korkuları, endişeleri ve kaygıları üzerinden beslenen ciddi bir faşist örgütlenmenin bulunduğunu kaydetti. Atlı, buna karşı yapılması gereken en önemli şeyin ırkçılığa ve ötekileştirmeye karşı duruş sergilemek olduğunu vurguladı.
“Kadınlar ayrımcılık mağduriyetini daha ağır yaşıyor”
Ülkedeki ırkçı yaklaşımların sadece tesettürlü kadınlara yönelik olmadığını, trans bireylerin de cinsiyet kimliklerinden dolayı ayrımcılığa uğrayarak iş bulamadığını gözlemlediğini kaydeden Atlı, “Tüm insanlar ayrımcılığa uğrayabilir ama kadınlar ikincil bir ayrımcılığa da uğruyorlar. Dini inançlarından dolayı tesettürlü kadınlar, cinsel kimliklerinden dolayı trans kadınlar, mülteci kadınlar ikinci bir ayrımcılığa uğruyorlar ve ayrımcılık mağduriyetini daha ağır yaşıyorlar.” dedi.