Kıbrıslı Rum lider Nikos Hristodulidis, dün Beyaz Saray’da ABD Başkanı Biden ile önemli bir görüşme yaptı.
Biz Türkler, Beyaz Saray’a kabul edilmenin ne demek olduğunu Türk basının yayınlarından biliyoruz. Türkiye Cumhurbaşkanı veya geçmişteki başbakanları, Beyaz Saray’a girebilmek için binbir dereden su getirirler… Beyaz Saray’da Oval Ofis’te kabul görmek veya görmemek, dış siyaset yorumcuları tarafından “büyük bir olay” olarak “büyük bir önemle” değerlendirilir.
Hristodulidis döneminde Rum tarafı, ABD’nin bölgedeki acil ihtiyaçlarını karşılayarak yeni bir diyalog kurmayı başarmıştır. Bu, “stratejik diyalog” olarak nitelenmektedir. Şimdi, bu stratejik diyaloğun “startejik ortaklığa” dönüşmek üzere olduğunu görüyoruz. Hristodulidis’in Beyaz Saray’da ağırlanması bunun son aşaması olabilir.
Rum tarafında, Biden-Hristodulidis görüşmesinin “resmi” mi, yoksa “çalışma ziyareti” niteliğinde mi olduğu tartışıldı ama Beyaz Saray Basın Sözcüsü Karine Jean Pierre, yaptığı açıklamada, liderlerin ABD ile Rum Yönetimi arasında 23 Ekim’de başlayan başarılı ilk stratejik diyaloğun üzerine inşa ederek bir dizi uluslararası konuyu ele alacaklarını söylemesi bizim için yeterli olmalıydı. Bu ziyaret, KIBRISLI TÜRKLER İÇİN HAYATİ ÖNEMDEDİR. Olayın gelişimi, muhtemel sonuçları ve bu sonuçların yansımaları Türk siyasetinin ana konuları arasında olmak zorundadır.
Türkiye’nin deneyimli diplomatlarından Tel Aviv ve Washington büyükelçiliği de yapmış olan Namık Tan, konu ile ilgili sosyal medya paylaşımında bu ilişkinin, Rum tarafına “NATO Harici Önemli Müttefik” (MNNA) statü verilmesi ile sonuçlanabileceğine dikkati çekti. İsrail ve Mısır’ın da aralarında olduğu 20 kadar ülkeye verilen MNNA statüsü, devletlere ABD nezdinde çok önemli imtiyazlar sağlamaktadır. Bu statü, askeri araç-gerece, eğitim olanaklarına ve istihbarata ulaşım kolaylıkları sağlamaktadır. NATO’da bilgiler paylaşılmaktadır ama paylaşılmayan bilgiler olup olmadığından kuşku duyabilmekteyiz. Bu olanaklar, bir NATO üyesi olan Türkiye’ye sağlanmamaktadır. Türkiye, her türlü silah ve techizata kolaylıkla ulaşamamakta, her aşamada yeni pazarlıklar yapılmaktadır. ABD ile ilişkiler bakımından, MNNA olmak, NATO’da olmaktan bile önemli görülebilir.
Benim anladığım, gün gelecek, “Kıbrıs NATO üyesi olsa da kurtulsak” diye dua edeceğiz. Zaten bazı kaynaklar, esas hedefin Kıbrıs’ın bir bütün olarak NATO çatısı altına alınması, Türklerin ve Rumların güvenlik kaygılarının bu şekilde giderilmesi, adanın bölgesel güvenlik bakımından rahatlıkla kullanılabilir duruma getirilmesi olduğunu ileri sürüyorlar. Bu aşamaya geldikten sonra Rum tarafı Türkiye’nin NATO üzerinden Kıbrıs’a karışmasına olanak verecek bir anlaşma için ne gibi koşullar ileri sürecek bilmiyoruz tabii…
Hristodulidis’in Beyaz Saray ziyareti, 8 Kasım’da Atina’da karşı karşıya gelecek Türkiye ve Yunanistan Dışişleri Bakanlarının masasına da önemli bir dosya bırakmıştır. Bu süreç, bu buluşmada da değerlendirilecektir herhalde…
Rumlara sağlanacak MNNA satatüsü ve bu doğrultuda gelişecek ilişkiler, sonuçta Türkiye’yi ikna etmeye yetecek veya Rumlar bir adım geri atarak NATO üyeliği ile yetinecek mi bilmiyorum ama süreç bu şekilde devam ettiği takdirde Kıbrıslı Türklerin “siyasi bir aktör” olarak görülmeyeceği ve pazarlığın kapalı kapılar ardında sürdürülüp sonuçlandırılacağını görebiliyorum.
Kıbrıslı Türkler, “iki devlet” diyerek Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan da olurlarsa kimse şaşmasın!